Feride öğretmen değil, stajyer öğretmen!

Bu yazıyı yazıyorum çünkü, “stajyer öğretmen” ya da “rehber öğretmen” adı altında, özellikle kadınları dershanenin “vitrinine” koyan, günde 12 saat çalıştırıp ayda 300 TL ödeyen cinsiyetçi dershane patronlarına söyleyecek sözüm var!

Bugün dershanelerde farklı statülere ayrılmış öğretmenler var. Halen öğrencisiyseniz, dershanelerde Öğrenci-Öğretmen yani Etüt Öğretmeni olarak sömürülürsünüz. Okulu bitirmişseniz Stajyer Öğretmen; bir yıl sonra da (stajyerliğinizin kaldırılması bahşedilirse eğer) Esas Öğretmen olarak çalışmaya başlarsınız. Artık, Çalıkuşu’ndaki, Anadolu’ya gidip öğretmenlik yapan Feride Öğretmen olmayı hayal etmezsiniz. Peki, stajyerliğimiz nasıl mı kalkacak? Dershane patronu ne zaman isterse. Önceleri, “saygınlık” pompalanır; “Siz de bu yuvanın bir öğretmenisiniz” denir; sonra bir bakmışsınız asgari ücret ve altında, eğitim ile alakası olmayan angarya işler yapmaya başlamışsınız. Çoğumuz da sırf stajyerliğimiz kalksın diye asgari ücret dahi almadan çalışıyoruz. Ya sonra? Sıkıntı, eşitsizlik, adaletsizlik bitiyor mu? Anlatılanlara göre, farklılaşıyor ama bitmiyor!

Ben de bu sömürü hikâyesinin bir parçasıyım. Piyasada ‘saygın’ bir yer edinmiş bir dershanede çalıştım. Stajyer öğretmen çalıştırmak yasal(!) değilmiş, o yüzden benim adım, günde 12 saat çalışıp ayda 300 TL alan Rehber Öğretmen olarak konuldu. Henüz 21 yaşındayım, Fen-Edebiyat öğrencisiyim. Günlerce dershane yöneticileri tarafından nasıl giyinmem gerektiğinden, öğrencilerle nasıl ilişkiler kurmamın doğru olacağına; henüz işin başında olduğumdan, daha çok sürünmem gerektiğinin nasihat(!) edilmesine kadar defalarca psikolojik tacize maruz kaldım. Sürekli kontrol altında tutuldum. Bilgisayarım teftiş edildi. Diğer kadın çalışanlarla ilişki kurmam engellendi. Onlarca velinin gelip, çocuklarının en az bir yılını buraya adadığını gördükçe müdahale etmek istedim. Her türlü pedagojik formasyondan yoksun, çocukların ve gençlerin eğitimine bir nebze olsun önem vermeyen, çalışanları azgınca sömüren idareciler gördüğümde bağırmak istedim. Ve en son da maaşımı alamadan işten ayrılmak zorunda kaldım.

Ama, biliyorum! Kendi gücümüzün farkına varmak, yaşam koşullarımızı iyileştirmek adına birlikte mücadele etmeliyiz. Derslere geç girerek, iş bırakarak grevler örgütlemeliyiz. Unutmayalım! 2008’de yaşanan dershane sektörünün ilk örgütlü eylemi, sadece 10 öğretmenin iş bırakmasıyla dahi kazanımla sonuçlanmıştır; bu bize güç vermelidir! Özellikle geçmekte olduğumuz bu kriz döneminde büyük küçük demeden tüm işçi eylemlerini büyük yangınların kıvılcımları varsaymalı; tüm emek güçleri ile birlikte bu tür eylemlere açık olmalıyız!

“Bölünmüş, kendileri olarak varolamayan ezilenler, özgürleşmeyi sağlayacak bir pedagojiye nasıl katılabilir?” (Freire)

İC okuru bir emekçi-öğrenci kadın

Yorumlar kapalıdır.