Fransa’da olaylı 1 mayıs

Biber gazı, cop, gözaltı ve çatışma, arabaların yakılması, yarım kalan yürüyüş… Fransa’nın başkenti Paris’te bu yıl düzenlenen 1 Mayıs gösterilerinden akılda kalanlar bunlardan ibaret. Oysa işçi sınıfının devrimci mücadelesinin sembol günü olan 1 Mayıs, Fransa’da bu yıl iki nedenle belki de her zamankinden daha önemliydi. Birincisi, bu yıl, milyonlarca işçinin genel greve çıkmasıyla zirve noktasına ulaşan ve dünya işçi sınıfı için âdeta bir referans kaynağı olan 1968 Mayıs’ının ellinci yıldönümüydü. İkincisi, selefî Hollande’un işçi düşmanı mirasını bir adım ileri taşımaya kararlı Cumhurbaşkanı Macron’un ve onun temsil ettiği egemen sınıfların sosyal saldırılarına karşı birlik ve dayanışma sergilemek için en uygun gündü.

Nitekim ülke çapında tartışmalı resmî rakamlara göre yaklaşık iki yüz bin işçi ve emekçi, acil sınıfsal taleplerini seslendirmek amacıyla ülkenin en büyük sendikalarının (CGT, FO, FSU, UNEF) liderliğinde sokağa çıktı. Sırf Paris’te, elli beş bin işçi ve emekçi, Fransız devrimci hareketinin tarihsel meydanı Bastille’de toplanarak, İtalya Meydanı’na doğru kortej halinde yürüyüşe geçti. Bin iki yüz maskeli göstericinin şiddet eylemlerini gerekçe gösteren Fransız polisi; biber gazı ve cop ile onbinlerce işçi ve emekçinin haklı yürüyüşünü zor yoluyla dağıttı.

Ne birkaç yüz eylemcinin şiddete başvurması ne de altı aracın yakılması, polisin orantısız güç kullanımını ve işçi sınıfının gösteri hakkının engellenmesini haklı kılabilir. Bazı eylemcilerin şiddete başvurmasının onaylanacak bir yanı olmadığı çok açık; ancak bir grup gencecik insanın yüzlerine siyah maske geçirmesinin altında, Fransa’da rejimin katlanılmaz baskı ve saldırılarına karşı duyulan büyük öfkenin yattığını unutmamak gerekir. Göçmen düşmanı polis tarafından işlenen cinayetlere yönelik sloganlarda bu öfke açığa çıktı. Bir yıl içinde iş yasasının tahrip edilerek, esnek ve güvencesiz çalışmanın yaygınlaştırılması ve sendikalaşma hakkının sınırlandırılması başta olmak üzere sayısız sosyal saldırı da bu öfkenin zirveye ulaşmasını sağladı.

1 Mayıs’ta işçi sınıfının taleplerini dile getirilememesinin ve şiddet olaylarının sorumlusu Fransız rejimidir. Bir hafta önce şiddet eylemlerinin istihbaratını alan rejim, işçi ve emekçilerin gösterisinin sorunsuz geçmesi için gerekli tedbirleri almak bir yana, yalnızca bin polisi görevlendirerek tam tersine olayların bu şekilde gelişmesini özellikle istedi. Böylece işçi sınıfının sosyal ve ekonomik talepleri yerine, bugün şiddet olaylarını konuşuyoruz. Bu sayede OHAL’i kaldırma kılıfıyla aslında onu sürekli kılan, bir yıldır parlamentoyu yok sayarak ülkeyi kararnamelerle yöneten Macron hükümeti, işçi ve emekçilerin çalışma koşullarını patronların lehine tahrip edecek yeni sosyal saldırılar öncesinde, işçi sınıfının mücadelesinin meşruiyetini sorgulanmasını sağlıyor.

Ancak bu tespit, bu yılki 1 Mayıs’ın coşkusuz ve geçtiğimiz yıla kıyasla daha az kitlesel geçtiği gerçeğini değiştirmiyor. Sosyal saldırı ve kemer sıkma planlarına karşı iki yıldır büyük kitlesel gösteriler düzenleyen Fransız işçi sınıfının geçtiğimiz yıla kıyasla bu kez daha az sokağa çıkmasında, sınıfın birliği yerine bürokratik çıkarlarını önceleyen sendika bürokrasisinin payı azımsanacak gibi değil. Diğer ülkelerdeki sınıf kardeşleri gibi, Fransız işçilerinin, krizin faturasını çalışanlara çıkarmaya kararlı olan Macron ve patronları yenebilmek için, sınıfın birlik ve dayanışmasını engelleyen sendika bürokratlarını öncelikle yenmekten başka çareleri yok.

Yorumlar kapalıdır.