Stat dolusu TİS görüşmesi


Ukrayna’da 19 Nisan’da gerçekleşen bir olay, aslında son derece ciddi bir sendika sorununu anımsattı. Devlet başkanlığı seçimlerinin ikinci turunda yarışacak olan başkan adayları Zelenskiy ile Poroşenko, Kiev’deki 70 bin kişilik Olimpiyat Stadı’nda televizyon tartışması için halkın önüne çıkarak tartıştılar. 1,5 milyon kişi de bunu televizyonlardan izlemiş.

Bu bana hemen rahmetli DİSK başkanları Kemal Türkler ile Abdullah Baştürk’ü hatırlattı. Neden mi? Şundan: 1980 öncesinde DİSK’e bağlı Ağaç Sanayii İşçileri Sendikası (ASİS) yöneticileri olarak biz toplu iş sözleşmesi görüşmelerinin bütün işçilerin katıldığı toplantılarda herkesin gözü önünde yapılmasını isterdik. Bizim bu tüzük maddemiz bir yandan sendika içinde bürokratlaşmaya karşı bir önlem oluştururken, diğer yandan da muhtemel uzlaşmaları ve yolsuzlukları önlemeyi ve işçilerin sendika yönetimine tam katılımını sağlamayı öngörüyordu.

DİSK bürokrasisi ise bizim bu tavrımıza tamamen karşıydı. Tabii bürokratlaşma, patronlarla uzlaşma ve yozluklar konusunda bir şey söyleyemediklerinden ötürü tek sarıldıkları argüman “Yani sözleşmeleri statlarda mı yapalım?” idi. Bu tip demagojilerle bizi küçük düşürmeye, böylece işçilerin karşısında kendilerini haklı çıkarmaya çalışırlardı.

Ama şimdi görüyoruz. Eğer devlet başkanlığı için yarışanlar bir statta izleyicilerin önünde tartışabiliyorsa, neden fabrika işçileri sendikacılarının patronla yaptığı görüşmeleri izleyemesin? Buna mâni olan ne? Bir düğün salonunda 300 kişi toplanabiliyorsa, neden 300 kişilik bir işyerinin işçileri o salonda görüşmeyi izlemesin? Ya da bir spor salonunda? Ya da hatta bir statta? Buna mâni olan yer sorunu değil. Gerekirse sendikacılar ile patronların görüşme odasına kameralar konabilir ve durum dışarıdaki ekranlardan işçilerce izlenebilir. Mâni olanlar patronlar ve sendika bürokratları. Üzerlerinde hiçbir baskı olmaksızın hemen uzlaşıvermek istiyorlar.

Ama daha önemli bir şey var: Çuvaldızı kendimize de batıralım. Eğer sendikalı işçiler sendikalarının bürokratlaşmasının karşısında buna engel olacak öneriler ve mücadele yöntemleri geliştirmezlerse, bu bürokratlaşma kaçınılmaz hale gelir.

Patronları ve bürokratları eleştirmek, onlardan yakınmak yeterli değil. Önemli olan işçilerin sendikalarını, sendika yöneticilerini denetleyebilmeleridir. Sendikanın tüm faaliyetlerini, hesap defterlerini, yönetimin sadece kendi işyerlerinde değil bağlı diğer işyerlerindeki tutumlarını gözleyebilmek, kontrol edebilmek, eleştirebilmektir. Buna açık olan sendikalarda da bizzat bu kontrol mekanizmalarına ve uygulamalarına katılmaktır.

Daha da ileri gidelim. Bir işyerinde sendika bürokrasisine bağlı bazı sendika temsilcilerinin uygunsuz, lakayt veya patrona bağımlı tutumlarını eleştirmek de yetmez. Onları bizzat işçilerin seçeceği yeni temsilcilerle değiştirmek gerekir.

Her sendikanın sözde savunduğu “tabanın söz ve karar sahibi olması” ilkesi ancak böyle hayata geçer. Bu ilkeyi savunmak, başkalarınca uygulanmasını istemek veya bürokratlarca kabul edilmesini talep etmek yetmez. Bürokrasi bunu şiddetle reddedecektir. İlkenin bizzat işçilerce, taban tarafından hayata geçirilmesi gerekir.

Bu amaçla işyerlerinde işçi komiteleri kurarak örgütlenmeliyiz. Gerektiği anda, sendika istesin veya istemesin, genel toplantılar yapmalıyız. Sorunları bu toplantılarda açık açık tartışmalıyız. Bu denetim uygulanmazsa, sendika kaçınılmaz olarak bürokratlaşacak ve patronların karşısında giderek daha uysal ve uzlaşmacı bir karakter kazanacaktır.

Yorumlar kapalıdır.