Sorun da çözüm de politik!

Yaşam bugün her alanda bir mücadeleyi gerektiriyor.

Gündemimiz ne çok sorun üzerine kurulu düşünsenize!

Hayat pahalılığı, işsizlik, iş cinayetleri, kadın cinayetleri, cinsel istismar, göçmenlere dönük saldırılar, doğanın tahribatı, kayyumlar…

Öyle ki her alanı başlı başına bir sorun olarak tarif edebiliriz.

İstihdam (sorunu), ekonomi (sorunu), Kürt (sorunu), eğitim (sorunu), kadın (sorunu), Suriyeliler (sorunu), çevre (sorunu)… Azı yok fazlası var!

Peki, neden? Her konunun birer sorun haline dönüşmüş olmasının nedeni ne?

Duyarsızlık mı, umursamazlık mı, yetersizlik mi, beceriksizlik mi, iradesizlik mi?..

Ya da belki politikasızlık diyeceksiniz. Öyle mi, politikasızlık mı?

Biz tersini iddia ediyoruz. Tersine, tüm bu sorunların nedeni bizzat politikadır.

Sürdürülen politikaların birer sonucudur. Hepsi birer politik tercihtir.

Kaynağını sermaye ve emek, sömüren ve sömürülen, ezen ve ezilen arasındaki ilişkiden alan, bununla beslenen, bu ilişkiyi varlık sebebi gören aynı politikaların ürünüdür. Kâr odaklıdır, cinsiyetçidir, ayrımcılıktan beslenir. Üretimi değil, tüketimi destekler! Çoğaltmaz; yıkar, öldürür. İnsanı değil, doğayı değil, geleceği değil; kendini var eden dinamikleri her ne pahasına olursa olsun sürdürmeyi esas alır.

Bu yüzden Emine Bulut cinayeti politiktir; Afgan uyruklu mültecinin Geri Gönderme Merkezi’ndeki intiharı politiktir, Kaz Dağları katliamı politiktir, orman yangınları politiktir.

Bir çözüm için öncelikle bunu ortaya koyabilmemiz, bu sorunları var eden politikaları ve bu politikaların uygulayıcısı hükümetleri teşhir edebilmemiz gerekiyor.

Ve en az bunun kadar öncelikli olarak, kendi politikalarımızı üretebilmemiz gerekiyor.

Sorun politikse elbette çözüm de politiktir, politik olmak zorundadır! Ancak bu şekilde bu sorunları var eden toplumsal ilişkiler değiştirilebilir.

Sorunların zemini, erkek egemen kapitalist sistem ve bunun dayattığı toplumsal ilişkilerse; dönüştürücü bir çözümün ön koşulu da bu sisteme karşı -yani antikapitalist- bir zemin gerektirir.

Bu zemin, soruna karşı mücadelenin programını, taleplerini, araçlarını ve elbette öznesini belirler.

Aksi, sorunların kaynağının üstünü örtmekten, onlara yama yapmaktan ötesine geçmeyecektir.

Kadın sorununun arkasında erkek egemen (patriyarkal) sistemi görmeyen, çevre sorununun arkasında kapitalist sistemi işaret etmeyen, yoksulluğun ekonomi-politiğini teşhir etmeyen her çaba kısmi etki alanları ve kazanımlar elde edebilmiş/edebilecek olsa da, kazanımları kalıcılaştıracak ve mevcut tahakküm ilişkilerini dönüştürebilecek güçten yoksun olacaktır.

Evet, yaşam bugün her alanda bir mücadeleyi gerektiriyor. Bu yüzden mücadele, çoğumuz için bir tercih konusu bile değil, bir hayatta kalma uğraşı… Asıl soru, bu mücadeleyi, ortak talepler etrafında ortak bir hedef için birleştirebilecek miyiz? Geleceği bu cevap belirleyecek.

Yorumlar kapalıdır.