Bütçe açığını yaratan kapatsın!

Her yıl olduğu gibi Aralık ayında asgari ücret görüşmeleri var. İşçilere, emekçilere, tüm yıl sabit kalacak bir zam verilecek. Zam için, beklenen enflasyon oranında, yani gerçek hayat pahalılığının çok altında bir zam yapılacağı neredeyse kesin. Burada tek sorun sadece gerçek enflasyon oranlarının altında zam yapılacak olması değil. Belki de hayatımızı olumsuz anlamda bundan daha fazla etkileyen şey, her ürüne aydan aya zam yapılırken emeğiyle geçinenlere yıldan yıla zam yapılması. Gelin, her üç ayda bir gerçek enflasyon oranında ücretlere zam yapılsın! Asgari ücrete yılda bir kez zam yapılır kuralını kim koydu? Adaletse işte adalet.

İç ve dış borç gırtlağa dayandı. Merkez Bankası’nın kara gün paralarına bile çöktüler, buna rağmen bütçe açığı artıyor. Kan emici vampir bankaların hepsini kamulaştırıp birleştirin, hem de sıfır faizle… Kalkınmaysa işte kalkınma. Defalarca dediğimiz gibi, adalet de kalkınma da planlı ekonomiyle olur.

“Toparlanıyoruz, 2020 daha iyi olacak” palavralarına artık kimse inanmıyor. Zaten inşaata, dış kaynağa secde eden bu ekonomi “vizyonunun” sonu, daha fazla vergi, daha fazla özelleştirme, daha fazla dışa bağımlılıktır. Vergiler topyekûn yüzde 22 zamlanırken, iktidarın deyişiyle tabana yayılırken, devletin bütçesi siyasi iktidarın ihtiyaçları için çarçur edilirken, Türkiye tarihinin en yüksek işsizlik oranlarıyla yüzleşirken, kimse bu yönetimle geleceğe umutla bakacak durumda değil. Sadece Ağustos ayında 54 bin, bir yıl içinde de 789 bin insan işini kaybetti. 2018 Ağustos’unda işsizlik yüzde 11’di, 2019 Ağustos’ta yüzde 14 oldu. Bu vizyonsuzluk içinde bile “ekonomi kötü” demek terörle ilişkilendiriliyorsa en ufak bir sorunu bile çözecek durumda değiller demektir. Bu, korkunun en net ifadesidir.

Yanlış anlaşılmasın, iktidarın vizyonsuzluğu plansızlığından gelmiyor. İktidarın bir planı var: 2019’un faturasını, 2020’de emekçilere nasıl ödeteceğinin planı! Yoksa kamu bankalarından para pompalayarak ekonomiyi büyütmeye çalışmak ya da Merkez Bankası ihtiyat akçelerine el koymak akılla açıklanabilecek bir durum değil. Bütçeyi feda etmenin gerçek maliyetini 2020’de göreceğiz. Fakat faizlerin bir miktar düşmesiyle ancak yeniden borçlanmaya başlayarak tüketebilen işçiler bunun maliyetini icra dosyalarıyla, hesaplarına konan ipoteklerle zaten görüyor. Öyle bir hale geldik ki, kredi mekanizması çalışmadığında sadece tüketim değil üretim de duruyor.

Alım gücümüzün günden güne düşmesi ve düşecek olması sebebiyle, talebi artırmanın tek seçeneği borçlanma maliyetlerinin düşürülmesi, yani faizin düşürülmesidir. Faiz düştüğünde kredi mekanizması kendiliğinden canlanır. Ama bunun bir maliyeti var; borçlanma oranlarının ve doların yükselmesiyle maliyet enflasyonunun artması. Ülke ekonomisi hâlâ bu kıskaç içindedir.

Bunun yanında, yıl sonu bütçe açığı beklenenin çok üzerinde gerçekleşecek. Devlet, açığı kapatmak için yeni vergiler getirdiği gibi tüm vergi ve harçlarda artışa gidiyor. Varlık fonunu yağmaladılar, yetmedi. İşsizlik fonu sermayedarların açığını kapatmak için kullanıldı, yetmedi. Şimdi de gözleri kıdem tazminatında. O da yetmeyecek; emekliliği tümden özelleştirmeye kadar gidecek bir yol bu. Yıl sonu 80 milyar olarak düşündükleri bütçe açığı 125 milyara çıktı. Paranın neye ve neden harcandığını sormak hakkımız. Emekçilere harcanmadığı ortada. Bu fatura bizim değil! Bütçeyi kim açtıysa o kapatsın! Büyük sermayedarların milyonlarca vergi borcu silinirken, yap-işlet-devret yoluyla birileri kamu kaynaklarıyla zengin olurken, işçiye emekçiye yeni vergiler yeni zamlar… Yok öyle yağma!

Kamusal olması gereken ulaşım, sağlık ve eğitim gibi temel hizmetlerin özelleştirildiği bir ülkede vergi gelirlerinin dış borç ödemelerine, borç faizlerine, sermayeye verilen garantilere, patronları ayakta tutmak için yapılan yardımlara giden bir mali düzen sürdürülebilir değildir. Böylesi bir durumda “neden vergi veriyoruz” diye sormak da hakkımız. Devlet soyguncularını finanse etmek için mi?

Planlı, merkezi bir ekonomi, birleşik mali ve para politikaları, üretimde işçi denetimi, dış ticarette devlet tekeli gibi radikal dönüşümler olmadan bu garabet ekonomik düzenden çıkılamayacağını düşünüyoruz. Hedefimiz ve programımız net. 2020 zor ama mücadele dolu bir yıl olacak.

Yorumlar kapalıdır.