Şilili yazar Luis Sepulveda’nın ardından

Silaha dokunmam gerekiyordu, çekinmedim”

”Özgürlük bir zarafet halidir ve kişi onu elde etmek için mücadele ederken özgürdür.”

Şili ve Latin Amerika edebiyatının usta yazarı Luis Sepulveda, 1997 yılından bu yana İspanya’da yaşamaktaydı. 16 Nisan günü Covid-19 salgınının yeni bir kurbanı olarak aramızdan ayrıldı. Böylece Latin Amerika edebiyatı büyük bir anlatıcısını, dil ustasını, vazgeçilmez bir belleği yitirmiş oldu. Ama biz Troçkist devrimciler de bir omuzdaşımızı, bir mücadele arkadaşımızı yitirmiş olduk.

Zira Sepulveda, sadece başta Gabriela Mistral şiir ödülü ve Romulo Gallegos roman ödülü olmak üzere şiirleri, öyküleri, denemeleri, tiyatro ve radyo oyunlarıyla pek çok ödül kazanmış usta bir edebiyatçı değil, aynı zamanda kaderini ezilen yığınların mücadelesiyle birleştiren bir devrimciydi.

Şili Sosyalist Partisi’nin gerillacı bir fraksiyonu olan Ulusal Kurtuluş Ordusu’nda başlayan mücadele yolu, hayal kırıklıkları ve ağır bedellerle biçimlendi. Yine de Pinochet zindanlarından sürgün diyarlarına uzanan bu yolda, hem edebi lezzeti hem de devrimci perspektifi derinleştirmeyi başardı Sepulveda.

1979 yılında  Kolombiya’da Nahuel Moreno önderliğindeki uluslararası Troçkist akımla tanışan yazar, Nikaragua devrimine ülkede enternasyonalist bir “işçi devleti” inşa etme perspektifiyle katılan “Simon Bolivar Uluslararası Tugayları”nın bir üyesi olarak katıldı ve Troçkist savaşçılarla omuz omuza dövüştü. Sonrasında da bu uluslararası akımla ilişkilerini değişik düzeylerde sürdürdü.

Kelebek etkisi

Sepulveda’nın Tarihin Sonu (El Fin de la Historia – Tusquets Editores Barcelona) adlı eserindeki bir bölüm Troçki ile ilgili gerçek bir hikâyeyi içerir ve kendisinin de sıkça kullandığı bir metaforun, olayların birbirleriyle ilişkisinin bir tür “kelebek etkisi”nin çarpıcı bir örneğidir:

Pyotr Krasnov

Petrograd’ı düşürmeye dönük Beyaz Ordu saldırısı yeni püskürtülmüştür, bu hayati zaferi kutlamak üzere Nevski caddesi üzerinde binlerce işçi, kadın ve devrimci coşkuyla toplanmaktadır. Lenin de, Troçki ve birliklerini kutlamak üzere caddeye gelir. Kalabalık dalgalanma halindedir ve ikiye yarılır. Pejmürde kıyafetleriyle insanda acıma duygusu uyandıran bir esir sürüklenerek Troçki’nin önüne getirilir. Artık asaletinden eser kalmamış bu Kazak savaş beyi, binlerce Kızıl Ordu askerinin ölüm emrini veren Piotr Nikoláievich Krasnov’dan başkası değildir. Yüzsüzce yerlere kapaklanmakta, af dilenmektedir.

Troçki, Yekaterinoslav’daki katliama ait fotoğrafları Krasnov’un suratına fırlatır ve Rusya’nın işçilerine, köylülerine ve ezilenlerine yaptığı eziyetlerden ötürü herkesin önünde af dilerse, kendisinin ölüm cezasından kurtulabileceğini söyler. Troçki’den beklenmeyecek bir şeydir bu af girişimi. Kendisi sonradan bu tutumunu, “Gerici Kazak hareketine hiçbir şey şu an çok ihtiyaç duydukları bir şehit savaş beyi hediye etmek kadar güç veremezdi” diye açıklar.

Bu savaş beyinin torunu Miguel Krassnoff adını alarak yıllar sonra Şili’ye göçecek, Condor operasyonu adlı CIA girişiminin danışmanı olarak Pinochet’in zindanlarında nam salacaktı. Bu azgın karşıdevrimci bizzat kendi elleriyle kitabın yazarına işkence edecekti. Troçki’ye büyük bir saygı beslediğini belirten yazar, metnin sonunda şayet Troçki Krasnov ile ilgili başka bir karar verseydi neler yaşanabilirdi diye sormaktaydı.

Luis Sepulveda, daha adil ve özgür bir dünya özlemimizde yaşayacak.

Yorumlar kapalıdır.