Demokratik hakların savunusu için mücadeleyi büyütelim!

Bu sabah Ekrem İmamoğlu’nun da içinde olduğu 45 kişi yolsuzluk gerekçesiyle tutuklandı. İmamoğlu’na “kent uzlaşısı” gerekçesiyle açılan terör soruşturmasından tutuklama kararı reddedilirken, Şişli Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan dahil üç kişiye ise bu suçlamadan tutuklama kararı verildi ve ayrıca Şişli Belediyesi’ne kayyum atandı. Tüm bu suçlamaların Saray’ın bir kılıcı gibi davranan yargı tarafından, Erdoğan yönetiminin devamlılığı doğrultusunda muhalefeti kriminalize ederek sindirmek ve tasfiye etmek amaçlı üretildiği açıkça ortada. İşçi Demokrasisi Partisi olarak seçme ve seçilme hakkına, örgütlenme özgürlüğüne, en temel demokratik haklara dönük bu saldırıları kınıyor ve reddediyoruz.

Tek Adam yönetiminin İBB Başkanı ve gelecek Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki en büyük rakibi İmamoğlu’nu tutuklamaya varan saldırganlığı, hiç şüphesiz, yeni ve sürpriz bir gelişme olarak gerçekleşmedi. Yerel seçimlerde aldığı ağır hezimetin ardından Cumhur İttifakı, kayyum uygulamalarına yeniden başlayarak siyasi üstünlüğü yeniden ele geçirme ve muhalefeti kriminalize etme politikalarını başlatmıştı. DEM belediyelerine dönük başlayan kayyum siyaseti, Esenyurt Belediyesi’yle CHP’ye uzandı. Bu saldırganlık, Beşiktaş ve Beykoz Belediyeleri örneklerinde yolsuzluk operasyonları biçiminde, Kent Uzlaşısı çerçevesinde seçilmiş CHP belediye meclis üyelerine ve belediye yöneticilerine dönük terör soruşturmalarıyla devam etti. Bütün bu operasyonların İmamoğlu’na yönelik hamlenin hazırlıkları olduğu aşikârdı. Ve nihayetinde, önce 18 Mart günü İmamoğlu’nun diplomasının iptal edilmesi ve hemen ardından başlatılan yolsuzluk ve terör operasyonlarıyla İmamoğlu ve yüze yakın kişinin gözaltına alınmasıyla Tek Adam rejimi asıl büyük saldırısını hayata geçirdi. Dört günlük gözaltı, Emniyet ve Savcılık sorgusunun ardından da İmamoğlu yolsuzluk suçlamasıyla tutuklanırken, terör suçlamasından serbest bırakılmasına Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı, bu satırlar yazılırken değerlendirilme aşamasında.

İmamoğlu’na dönük operasyonun yanı sıra, CHP’nin son kongresinde usulsüzlükler olduğu gerekçesiyle CHP’ye kayyum atanacağı ve Saray’ın müdahalesiyle CHP’nin olağanüstü kongreye götürülmesinin planlandığı anlaşılıyor. Bu hamleye karşı Özgür Özel CHP’yi 6 Nisan’da olağanüstü kurultaya götürme kararını açıklamış durumda.

Erdoğan yönetiminin ana muhalefet konumundaki CHP ve İmamoğlu’na dönük bu saldırıları, Cumhur İttifakı’nın sıkışmışlığını ve umutsuzluğunu ortaya koyuyor. Sorumlusu olduğu ekonomik yıkım ve süreğen baskıcı, antidemokratik politikaları sonucu oy desteği giderek zayıflayan Cumhur İttifakı, bir kez daha baskı ve korkuyla, muhalefeti kriminalize etme yöntemleriyle iktidarını korumaya çalışıyor. Bununla birlikte, giriştiği bu hamleler, içinde bulunduğu çelişkileri daha da derinleştiriyor. Bir yandan ana muhalefetin cumhurbaşkanı adayını tutuklayarak siyaset dışı bırakma ve başkanlığına kayyum atamaya ulaşan saldırganlığı, son tahlilde nihai dayanağı olan “sandık meşruiyetini” iyiden iyiye zayıflatıyor. Öte yandan, bu hamleler kırılgan ekonomik yapıyı daha da alt üst ederek iktidarın dayandığı toplumsal zemini giderek daraltıyor. “Terörsüz Türkiye” adı altında yürüttüğü açılım süreci ise, “Kent Uzlaşısı”nın terörize edilmesiyle yeni çıkmazlara giriyor. En önemlisi ise, Saray’ın bu yeni saldırganlığı başta gençlik olmak üzere kitlelerin sokaklardaki seferberliğiyle yüzleşiyor.

Diploma iptali ve gözaltı operasyonlarının hemen ardından harekete geçen öğrenci gençlik, antidemokratik saldırılara yanıtın nasıl verilmesi gerektiğinin dersini de vermiş oldu. Operasyonun ardından başlangıçta paralize olmuş görünen ve sessiz kalan CHP yönetimi, bu eylemlerin ve gelişen toplumsal basıncın ardından Saraçhane’ye eylem çağrısında bulundu. Kitleler ilk günden itibaren ve giderek artan bir biçimde Saraçhane Meydanı’nı doldurarak demokratik hakların savunusu doğrultusunda seferber oldu. Sadece Saraçhane Meydanı’nda değil, İstanbul’un başka pek çok meydanında, İzmir’de, Ankara’da ve ülkenin dört bir yanında kitlesel eylemler gerçekleşti. Emekçi halkın bu seferberliği, Saray’ın bu hamlesinin meşruiyetini yerle bir eden asıl faktör oldu.

CHP yönetimi seferberliğin basıncıyla sokağa çağrı yapsa da tıpkı daha önceki kırılma anlarında olduğu gibi, bu gelişme karşısında da, Saray’dan çok sokağın, kitlelerin gücünden ve seferberliğinden korktuğunu gösterdi. CHP yönetimi eylem çağrılarını kitlelerin basıncı altında, onları sınırlamak, kontrol etmek ve engelleyemediği ölçüde de onları kendi mitinglerine dönüştürmeye çalışmak adına gerçekleştirdi. Alanları doldurmak için ne ilçe örgütlerine çağrıda bulundu, ne ilçelerden otobüsler kaldırdı ne de kitlelerin seferberliğini ileriye taşıyabilecek herhangi bir girişimde bulundu. Kitleler alanları CHP yönetiminin bu pasif, sinik ve politikayı “sandığa hapsetme” tutumuna rağmen doldurdu.

Kitlelerin bu seferberliği sonucunda, İmamoğlu’nun terör suçlamasından serbest bırakıldığı ve İBB yönetimine kayyum atanmasından vazgeçilmesi yönünde Saray’ın kısmi bir geri adım attığı görülüyor. Bununla birlikte, Savcılığın bu karara itirazında da görüldüğü gibi mevcut rejim var olmayı sürdürdükçe İBB’den diğer belediyelere, üniversitelerden siyasi partilere kayyum rejimi hayatın her alanını tehdit etmeye devam ediyor. 

Şimdi kitleler bundan sonra ne yapılması, seferberliğin nasıl sürdürülmesi gerektiğini tartışıyor. CHP yönetimi Saraçhane Meydanı’nda toplanmayla sınırlı eylem çağrılarını çok geçmeden sonlandıracak ve “sandığı beklemekle” sınırlı gündelik siyasetine dönmek için can atacaktır. Oysa, İmamoğlu’nun gözaltına alınmasıyla başlayan seferberlikler, Tek Adam rejiminin baskıcı saldırılarına dönük biriken öfkenin sonucunda demokratik hakların savunusu için ortaya çıkmıştır. Tüm siyasi tutsaklar serbest bırakılana, siyasal muhalefetin kriminalizasyonu son bulana, belediyelerden üniversitelere ve ülke yönetimine dek uzanan kayyum rejiminden ve zihniyetinden gerçek bir kopuş sağlanana dek seferberlikler yaygınlaşarak sürmelidir!

Bugün, Tek Adam rejimine öfke duyan CHP’li ve CHP’li olmayan milyonlarca kişi önseçim sandıklarında oy kullanıp tepkilerini göstererek seferber olurken, özgürlük ve onurlu bir barış talep eden Kürt halkı meydanları dolduruyor, öğrenci gençlik ise akademik boykotu sürdürmeye ve yaygınlaştırmaya çalışıyor. Tüm bu seferberliklerin Saray rejiminin yenilgisi için birleştirilmesi ve yaygınlaştırılması gerekiyor. Bu farklı dinamikleri birleştirecek yegâne ve belirleyici aktör ise, “üretimden gelen gücünü kullanarak” sahneye çıkacak işçi sınıfıdır. Sendikalara ve emek örgütlerine yapılan genel grev çağrıları bu çerçevede büyük bir anlam kazanmaktadır. Başta Türk-İş olmak üzere tüm emek örgütlerinin harekete geçmesi için, kafalarını kuma gömmeye çalışan veya sembolik açıklamalarla yetinen önderlikleri üzerindeki basınç iki üç katına çıkarılmalıdır. Bu doğrultuda, İşçi Demokrasisi Partisi olarak, sosyalist sola ve tüm emek örgütlerine, antidemokratik saldırılarla ekonomik yıkım politikalarına karşı mücadeleyi bir eylem planıyla birleştirecek bir Emek İttifakı’nın inşası çağrısını sürdürüyoruz.

Siyasi tutsaklar serbest bırakılsın!

Siyasi muhalefetin kriminalize edilmesine son!

Belediyelerde, üniversitelerde, tüm ülkede kayyum rejimine son!

Çözüm birleşik mücadelede, çözüm emek ittifakında!

İşçi Demokrasisi Partisi

23 Mart 2025

Yorumlar kapalıdır.