Turnusol kağıdı: siyasal demokrasi
Öcalan’ın Barış ve Demokratik Toplum başlıklı çağrı metninin kamuoyuyla paylaşılmasının hemen ardından, Devlet Bahçeli İmralı heyetinde de yer alan Dem Parti eş başkanı Tuncel Bakırhan’ı aradı. Bakırhan Bahçeli’nin “Rahat olun, bu ülkeyi birlikte demokratikleşeceğiz … Ben durduğum yerdeyim. Demokrasi için ne gerekiyorsa yapmaya hazırım” dediğini aktardı.
Çağrı metninin ardından yaptığı ilk konuşmada Erdoğan da “Silah ve terör baskısı ortadan kalkınca doğal olarak siyasetin demokratik alanı daha da genişleyecektir.” şeklinde konuştu.
Öcalan’ın çağrı metninde de “Cumhuriyetin ikinci yüzyılı ancak demokrasiyle taçlandırıldığında kalıcı ve kardeşçe bir sürekliliğe sahip olabilecektir. … Demokratik uzlaşma temel yöntemdir.” ifadeleriyle, benzer bir şekilde, demokratikleşmeye dönük vurgu merkezi bir yer tutuyordu.
Türkiye’de demokratik hakların genişlemesiyle Kürt halkına dönük baskıların azalacağı, Kürt halkının en temel bazı haklarına kavuşabileceği oldukça açık. Bu iki başlık arasındaki bağlantı üzerine bir tartışma yürütmek dahi gereksiz sayılabilir. Bununla birlikte, buradaki asıl sorun, Türkiye’deki mevcut baskıcı Tek Adam rejiminin başlıca iki mimarının rejimin demokratikleşmesinden bahsetmelerinde yatıyor. Onca yıldır emek emek ördükleri ve kimi zaman “Türk tipi Cumhurbaşkanlığı sistemi” adını verdikleri bu otokratik rejimin sonuna mı gelindi?
Tek Adam rejiminin inşası ve Cumhur İttifakı’nın siyasal iktidarı emekçilere ve Kürt halkına dönük yoğun bir baskı politikasıyla mümkün olabildi. AKP’nin Haziran 2015 seçimlerinde meclis çoğunluğunu yitirmesinin ardından gelişen yakın siyasal tarih, bu baskı politikasının sayısız örneğiyle örüldü. Bu baskı politikasına eşlik eden derin yoksullaşma, emekçilerden sermayeye yapılan benzeri görülmedik servet transferi zamanla iktidarın siyasal ve toplumsal tabanını daralttı. Cumhur İttifakı’nın bileşenlerinin sayısı artarken oy desteği giderek eridi. Mart 2024 yerel seçimlerinde de tarihi hezimeti yaşadı.
Cumhur İttifakı yönetimi büyük bir çıkmazın içerisinde olduğunun farkında. Oy desteğinin muhalefetin gerisine düşmüş olması, emekçi halkın içinde bulunduğu ağır ekonomik yıkım, dış politikadaki açmazlar, ittifak içi gerilimler ve taht oyunları… Bu bağlamda gündeme gelen “Terörsüz Türkiye” açılımı, Cumhur İttifakının çıkmazlarının ve çelişkilerinin bir sonucu olarak doğdu. Dolayısıyla, emekçi halka ekonomik yıkım politikası uygulamaya devam ederken Saray mevcut politik dengeleri değiştirmek için iki temel hedef üzerinden ilerleme çabasında: Baskı ve provokasyonlarla CHP’yi etkisizleştirmek, Kürt siyasi hareketiyle CHP arasındaki seçim işbirliğini engellemek. Bu temel üzerinden mecliste 360 milletvekili barajını aşarak Erdoğan’ın yeniden seçimlere girmesini ve mümkünse ihtiyaç duyduğu anayasal değişiklikleri sağlamak.
Peki Öcalan’ın çağrı metni ve Dem Parti’nin güncel politikası, Cumhur İttifakı’na ihtiyaç duyduğu bu desteği sağlayan bir çerçeve mi sunuyor? Mevcut tablo, şimdilik bunun oldukça uzağında ve büyük çelişkilerle dolu. Cumhur İttifakı’nın müzakerelerde ilerlemek için siyasi tutsakları serbest bırakması, kayyum rejimine son vermesi gibi en temel politik adımları atması gerekiyor. Bu adımlar ise mevcut baskı rejiminin çözülmeye başlaması, Bahçeli’nin sözleriyle “ülkenin demokratikleştirilmesi” yönündeki dinamiklerin harekete geçirilmesi anlamına geliyor. Bu dinamikler ise bizzat Tek Adam rejiminin ve Cumhur İttifakı’nın varlık zeminini ortadan kaldırabilecek bir potansiyeli gündeme getiriyor.
Saray’da emekçiler ve Kürt halkı için ne gibi acılı yemeklerin pişirilmeye çalışıldığına tam olarak vakıf olma şansımız yok. Öte yandan, bizzat Saray’ın tetiklediği tektonik hareketlenmelerin kendi temellerini de yıkabilecek sarsıntılara yol açabileceğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Önümüzdeki dönemde emekçiler ve Kürt halkı açısından turnusol kağıdı siyasal demokrasi olmaya devam edecek. Bu çerçevede, ifade, örgütlenme, sendikalaşma hakları üzerindeki tüm engellerin kaldırılması, siyasi tutsakların özgürlüğü, Kürt halkının demokratik ve ulusal haklarının koşulsuz ve pazarlıksız bir biçimde tanınması temel taleplerimiz olmaya devam edecek.
Yorumlar kapalıdır.