Okur mektubu: “Kadınlar toplumsal kalıplarınıza sığmaz”
Ah şu kadınlar yok mu? Biri bin yapan, emek veren, yaşatan, büyüten, bereketlendiren bizler kadın olarak bazen kendimizi dahi anlamayabiliyoruz. Toplumun varoluşundan bugüne birçok zorluğa, kıtlığa, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine, kadının namus ile tanımlanmasına, bazen bir mal olarak görülüp istekleri dışında kullanılmasına, hor görülmesine, sadece gebe kalmaya mahkûm bir varlık olarak görülmesine yüzyıllardır o kadar alıştık ki bugün kendimizi var edebilmek için sürekli bir şeyler yapmalı sanıyoruz.
Anne olursak mı sevileceğiz? Usturuplu kadın olursak mı sevileceğiz? Sadece evli olursak mı sevileceğiz? Belli giyim kuşam kalıplarına uyunca mı sevileceğiz? 2025 yılında kadınlar hâlâ katlediliyor, öldürülüyor, hor görülüyor, ötekileştiriliyor. Özellikle yalnız kadınlar toplumun bir parçası olarak değil de joker kartı olarak görülüyor. Daha yakın zamanda Ankara’nın Altındağ ilçesinde Necla Teyze birkaç hayvan dostu ile birlikte katledildi. Necla Teyze ne usturupsuzluk yaptı ne de sokaktaydı, sadece evinde uyuyordu. Bugün anlıyoruz ki bir kadın olarak bizim varoluşumuz dahi istenmiyor. Biz toplum olarak neden Necla Teyze’nin hakkını 2025 yılında dahi koruyamıyoruz?
Kadın olmak dünyanın varoluşundan bugüne kadar zordu. Tarih öncesi çağlarda doğurmak dışında; anne, abla, teyze, hala, kardeş görevlerinin dışında avcılık-toplayıcılık yapan kadın bugün toplumumuz tarafından avlanıyor, yakılıyor ve biz toplum olarak sadece protesto yapıyoruz, yürüyoruz. Birbirimiz için bir şeyler yapılması gerektiğini biliyoruz, konuşuyoruz. Sonuç? Hep aynı yerdeyiz. Bu çürümenin bir an önce değişmesi, kadının artık hak ettiği yerde olabilmesi için koruyucu önlemlerin ve yasaların bir an önce uygulanması gerekiyor. Bundan da öte her bireyin kadına hiçbir görev ve anlam yüklemeden saygı duymayı bilmesi gerekiyor. Ataerkil toplumun kadınlara belli kalıp ve görevler yüklerken bir kadından var olduklarını hatırlatmak isterim.
8 Mart yaklaşıyorken, kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olmak yolunda verdiği savaşın dönüm noktalarından olan, 8 Mart 1857 yılında Amerika’nın New York kentinde tekstil sektöründe çalışan yüzlerce kadının düşük ücretler, insanlık dışı çalışma koşulları karşısında mücadele verdikleri için yandıklarını unutmamamız gerekiyor.
Yazılacak onca şey varken birkaç cümleye sığdıramadığım duygular içerisindeyim. Son olarak deprem sonrasında çadır ve konteynerde yaşayan kadınlara da değinmek istiyorum. Su problemi, kadınlar açısından birçok problemi beraberinde getirdi. Kadın hastalıkları, yetersiz hastaneler ve soğuk hava koşulları onları çok zorluyor. Maddi destek bir yana, en temel sorun kent güvenliğinin sağlanamamış olması. Özellikle bu durum konteyner kentlerde güvensiz durumlar yaratıyor. Güvenli yaşam alanlarının sağlanamayışı özellikle kız çocuklarına yönelik tacizin önünü açmış durumda. Bir kadın neden bir yandan temel ihtiyaçlarını karşılamak bir yandan da çocuğunu koruma kaygısı yaşamak zorunda bırakılır ki? Bugün tüm insanları bireysellikten sıyrılıp, toplumun en temel yapıtaşı olan kadınlara saygı duymaya davet ediyorum. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü anıyor, dünyadaki tüm kadınlara özgür, eşit ve hiçbir kaygı duymaksızın var olabildikleri bir yaşam diliyorum.
Yelda
Yorumlar kapalıdır.