Gelir uçurumu büyüyor: çözüm servet vergisi!

Türkiye’deki en zengin kesimle toplumun geri kalanı arasındaki gelir uçurumu günden güne artıyor. Türkiye’deki en zengin 10 kişinin kişisel serveti geçtiğimiz yıl 29,2 milyar dolar iken bu yıl 40 milyar dolara çıktı. Diğer milyarderleri de ekleyince en zengin 35 kişinin toplam serveti 79,4 milyar dolar oldu. Bu miktar, bir yıl içerisinde ülkede üretilen mal ve hizmetlerin yüzde 7’sinden fazlasına tekabül ediyor. Ülkenin nüfusunun yarısından çoğunun toplam birikimi, bu milyarderlerin sahip olduğundan çok daha az. Söz konusu zenginler AKP döneminde yıldızı parlayanlardan yüz yıllık aile şirketlerine kadar çeşitlilik gösteriyor.

Tepede servet yoğunlaşırken emekçilerin alım gücü düşmeye devam ediyor. Türk-İş’e göre dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı 72 bin liranın üzerinde. 22 bin liraya ulaşan açlık sınırı ise asgari ücretle yarışıyor. Başka bir ifadeyle, milyonlarca emekçi birkaç zenginin daha “milyarderler kulübü” üyesi olması pahasına açlığa itiliyor.

Gelir uçurumundaki bu derinleşme Türkiye’ye has bir olay değil. ABD gibi merkez ülkelerde de en zengin birkaç kişinin elindeki birikim artıyor, birkaç kişi ülke nüfusunun yarısının sahip olduğundan büyük bir serveti kontrol ediyor. Forbes’a göre dünya çapındaki milyarderlerin serveti geçen yıldan bu yıla 2 trilyon dolar artarak 16,1 trilyon dolara yükseldi. Yani tüm dünyada tepedeki en zengin bir avuç servetini katlarken, dünyanın ezici çoğunluğu yoksulluğa mahkûm ediliyor.

Türkiye’ye dönersek, gerek Saray ve çevresinde yuvalanan inşaat, savunma ve enerji tekelleri gerekse diğer sektörleri elinde tutan büyük şirketler, finans tekelleri -ve elbette onların sahipleri, yöneticileri- servetlerini günbegün artırıyor. Emekçiler cephesinde ise durum oldukça kritik. Bir emekçi, gelirinin ortalama üçte birini barınma için kiraya harcarken, gıda harcamaları da gelirin yaklaşık dörtte birini götürüyor. Bu harcamaların yanında emekçiler geçimlerini sağlamak için büyük bir borç cenderesinin içinde debeleniyor. Yani yoksullaşma, emekçilerin hayatını hiç olmadığı kadar etkiliyor.

Gelir ve servet açısından tablo böyleyken vergilendirme meselesinde de büyük bir eşitsizlik göze çarpıyor. Bütçe gelirlerinin belirleyici kısmını oluşturan vergi yükü büyük oranda çalışanların omuzlarında. Örneğin gelir vergisinin tamamına yakını çalışanlar tarafından ödeniyor. Öte yandan büyük şirketlere vergi indirimleri yapılıyor, hibeler veriliyor, iltimaslar geçiliyor… Vergi afları sermaye açısından rutin bir işlem halini alıyor. Üstelik bunlar sadece “beşli çete” gibi kesimleri değil, sermayedarların önemli bir kısmını kapsıyor.

Büyük şirketler kârlarını korurken, milyarder sayısı her yıl artarken, toplumun kalanında yoksullaşma sürüyor. Öte yandan bu tablonun değişmesi elbette mümkün. Bütün servetin bir avuç asalağın elinde toplandığı bu ekonomik sistem değişebilir. Bunun için ufuktaki bilinmez bir zamanı beklemeye de gerek yok. Acil olarak alınabilecek önlemler mevcut: gelire göre oranlanan adil bir vergi sistemi ve tepedeki bir avuç asalaktan servet vergisi alınması. Yapılması gereken, her dönem açığa çıkan krizlerin faturasının sermayeye kesilmesi, tasarrufun emekten değil sermayeden yapılması…

Yorumlar kapalıdır.