İstanbul, 1 Mayıs, üç meydan
Bu yıl da 1 Mayıs’a olağanüstü koşullarda giriyoruz. Tek Adam rejimi bir yandan demokratik haklara yönelik geniş çaplı saldırılarda bulunurken öte yandan işçi emekçileri sürüklediği sefaleti daha da derinleştiriyor.
Tek Adam rejiminin antidemokratik saldırıları sürüyor
Tek Adam rejimi artık rıza üretemiyor. Erdoğan’ın en büyük rakibi Ekrem İmamoğlu’nun uydurma suçlarla tutuklanmasının ardından bir ayı aşkın bir zamanı geride bıraktık. Baş döndürücü bir ayın sonunda Ekrem İmamoğlu tutuklu yargılanmaya devam ederken, Tek Adam rejiminin demokratik haklara yönelik hayallerini süsleyen “saldırının büyüğü”, başını gençlerin çektiği devasa bir seferberlik sayesinde hayata geçirilemedi. Kitleler bir kez daha Tek Adam rejimine geri adım attırdı.
Ancak bu tablo Tek Adam rejiminin tahrip gücünün tükendiği anlamına gelmiyor. Kanal İstanbul projesine karşı çıkan ve Sazlıbosna’daki su havzası üzerinde yapılan hukuksuz TOKİ inşaatlarına itiraz eden İSKİ bürokratları ve İBB’ye bağlı başka müdürlüklerden kişiler henüz tutuklandılar. Yani rejim saldırının en büyüğünü yapamasa da, hukuksuz uygulamalar ve uydurma suçlarla pres yapmayı sürdürüyor.
Öfkesi dinmeyen ve moral üstünlüğü de halen elinde bulunduran kitlelerin umudu elbette ki 1 Mayıs’ı bu içerikle, hem de Taksim’de kutlamak idi. CHP’yi de açıkça eleştiren ve onu sokaklara indiren kitle seferberliği, CHP’nin Genel Başkanı Özgür Özel’e bile Saraçhane mitinglerinde Taksim sözü verdirebilmişti.
Tek Adam rejiminin en büyük zaferi: yoksulluk
Rejimin antidemokratik baskıları bir dakika için bile gündemden düşmezken işçi sınıfına yönelik saldırıları da hız kesmeksizin sürüyor. Kitlelerin rızasını üretemeyen Tek Adam rejimi, Kanal İstanbul örneğinde olduğu gibi kamusal alanların holdinglere iştah açıcı olarak servis edilmesinden tutun, TÜPRAŞ’ta TİS sürecinde Koç Holding’i desteklemesine, açlık sınırının altında kalan asgari ücrete ve iş güvencesinin temeli olan kıdem tazminatının düşük bir tavan ile anlamsızlaştırılmasına kadar onlarca saldırıyı, hem de başarı ile sürdürüyor. Bir burjuva parti olan AKP, Tek Adam rejiminin burjuvazi için en verimli rejim olduğunu ispat etmek için çabalarken, bu politikaları yerli ve yabancı burjuvazinin tamamı tarafından da destekleniyor. Burjuvazinin muhalefeti olmaz, onların yalnızca holdingleri ve banka cüzdanları vardır. Bugün hiçbir holding AKP’nin ekonomi politikalarını eleştirmiyor. Hatta İmamoğlu’nun kendisi dahi Mehmet Şimşek’i büyük bir ekonomist olmakla methederken tek kusurunun Erdoğan’ı desteklemek olduğunu söylüyordu.
1 Mayıs’a hangi koşullarda girdiğimizi ifade eden önemli noktalardan biri de işte tam da burası. İşçi sınıfı şunu biliyor, 2023 cumhurbaşkanlığı seçimlerini Kemal Kılıçdaroğlu kazansa idi şu anda ekonominin başında Mehmet Şimşek’in politikalarını uygulamak için Ali Babacan bulunacaktı. Ve emek cephesinde değişen hiçbir şey olmayacaktı. İşte bu yüzden işçi sınıfının en geniş kesimleri ve hatta örgütlü kesimlerinin de geniş bir kısmı halen Tek Adam rejimine karşı mücadelede kendi işyerleri ve sendikaları üzerinden seferberliğe girişmiyor. Bunu gerçekçi de bulmuyor. Çünkü işçi sınıfı sefaletle boğuşurken düzen partileri Tek Adam rejiminin ekonomi politikalarını yalnızca bir propaganda malzemesi olarak kullanıyor. Karşısında gerçekçi bir alternatif bulamayan işçi sınıfı, aynı ekonomi politikalarını uygulayacak başka bir alternatifin hanesine yazacak bir seferberlikten kaçınıyor.
Tek Adam rejiminin gücünün kaynağı nedir ve birleşik ve kitlesel bir 1 Mayıs ne demektir?
Rejimin büyük sömürü düzeni altında nefes alamaz hale gelen işçi ve emekçilerin seferber olmasını sağlayabilecek bir odak söz konusu değil. İşte Tek Adam rejiminin en büyük gücü bu!
Tek Adam rejiminin antidemokratik uygulamaları kitle seferberliği tarafından kısmen durdurulup yavaşlatılırken, emek hareketinin Tek Adam rejimine karşı harekete geçmesi, aydınlık bir geleceğin biricik garantörü olurdu.
İşte bu ikili tablo içerisinde 1 Mayıs’a girerken en büyük çabamız demokratik haklar için verilen mücadelenin yanı sıra emek mücadelesinin taleplerinin de baskın olduğu, şu anda Tek Adam rejimine karşı seferber olmayan emekçileri yoksulluğa ve onun mimarı burjuva Tek Adam rejimine karşı seferberliğe çağırmaktı. Yani sorun nerede toplanılacağı sorunu değil; yoksullukla boğuşan, bunun için seferber olmaya hazır olan, ancak sendikal bürokrasinin parçalayıcı politikaları nedeniyle seferber olma imkânına ulaşamayan emekçilerle buluşmaktı.
1 Mayıs, iki konfederasyon
DİSK, bu yıl 1 Mayıs için geçmiş yıllardan daha baskın bir şekilde TÜRK-İŞ’e de birlik davetinde bulundu. Geçtiğimiz yıl Saraçhane’de gerçekleşen 1 Mayıs fiyaskosunun ardından DİSK’in TÜRK-İŞ ile 1 Mayıs’ı birleştirme çabası kuşkusuz ki daha iyi bir pozisyon olsa da yetersiz kaldı. Buna rağmen TÜRK-İŞ, tabanını İstanbul’dan uzaklaştırmaya çalışırken; başta 600 bin işçiyi kapsayan kamu sözleşmeleri ve üye sendikaları üzerindeki asgari ücrete ara zam, vergi adaleti gibi baskılardan ötürü İstanbul’dan kaçamadı. DİSK’in çağrısını akla hayale uymayan şartlar koşarak geri çevirdi. DİSK de bu yıl KESK, TTB ve TMMOB’nin yanı sıra diğer emek ve demokrasi bileşenleri ile bir araya gelerek Kadıköy’ü işaret etti.
Bu tartışmaların yanı sıra kimi sivil toplum kuruluşları, siyasi partiler ve gençlik örgütlerinden de Taksim çağrısı geldi. Ve sonuç olarak, antidemokratik uygulamalara ve emek düşmanı politikalara karşı emek merkezli bir şekilde birleşik bir 1 Mayıs’a girme olanağımızı bir kez daha yitirmiş olduk.
Nasıl ve nerede bir 1 Mayıs?
Biz mücadeleyi hayalimizdeki yerde veremeyiz, elimizdeki gerçeklikle veririz. Gerçeklik çerçevesinde, İşçi Demokrasisi Partisi olarak 2025 1 Mayıs’ında bir emek cephesinin örülmesi, rejime ve sendika bürokrasisine karşı mücadelenin güçlendirilmesi konusunda halen çeşitli olanaklara sahip olduğumuzu düşünüyoruz. Demokrasi ve emek mücadelesinin taleplerini bir arada ifade etmenin olanaklarını taşıyan Kadıköy Meydanı’nda “Baskı ve Sömürü Düzenine Son! Emekçiler Yönetmeli” diyerek yer alacağız ve tüm destekçilerimizi de buraya çağırıyoruz.
1 Mayıs günü Taksim’e çıkmak isteyen mücadele arkadaşlarımızı anladığımız gibi, TÜRK-İŞ üyesi olan işçilerin de sendikaları ile beraber Kartal Meydanı’nda olmalarını da anlıyoruz. Hatta anlamanın ötesinde, TÜRK-İŞ’e bağlı sendikalara üye olan işçilerin kendi bürokratlarını sıkıştırmak için Kartal Meydanı’nı doldurmalarını destekliyor ve doğru buluyoruz. Bugün Türkiye’nin en büyük işçi konfederasyonu olan TÜRK-İŞ’in en büyük korkusu tabanı. Ekonomik darboğaz içerisinde nefes alamayan ve seferberlik çağrısı talep eden TÜRK-İŞ üyesi işçilerin bu 1 Mayıs’ta sendikaları ile alanlarda olup kendi sendikalarını zorlamaları TÜRK-İŞ bürokrasisi üzerinde baskı oluşturup asgari ücret ara zammı, vergi adaleti gibi bizzat Ergün Atalay’ın defalarca mücadele içinde kalma sözü verdiği hususları hatırlatarak, Tek Adam rejimine karşı karnının en yumuşak olduğu yerden harekete zorlamaları tüm Türkiye işçi sınıfı mücadelesi için en mütevazı hali ile bile büyük bir dayanak noktası olacaktır.
1 Mayıs 2025, ön bilanço
1 Mayıs’ının üç meydana bölünmesini en büyük kaybımız olarak görsek de TÜRK-İŞ’in tabanını İstanbul’dan kaçıramaması ve DİSK’in geçen yıldan farklı olarak emek meslek örgütleri ve KESK ile koordineli hareket edip emek, barış ve demokrasi güçlerini de sürece dahil etmesini olumlu olarak değerlendirmeliyiz. TÜRK-İŞ’in 2025 1 Mayıs’ının bölünmesinin birinci aktörü olduğunu unutmadığımız gibi, DİSK’in de işçi ve emekçileri bütünlüklü bir mücadele programı etrafında seferberliğe davet etmediğini de yine görebiliyoruz. Ancak tüm bu koşullar altında işçi sınıfı Kartal’a ve Kadıköy’e on binler, yüz binler haline akacak ve bu seferberlik dahi Tek Adam rejimine karşı verilen mücadeleye işçi ve emekçilerin de örgütleri ile dahil olması için bir olanak sağlayacak.
Türkiye işçi sınıfı, örgütlerini ve klasik mücadele araçlarını (sendikalarını ve grevlerini) kullanarak mücadele etmek istiyor. Ancak bunu burjuva partilerden bağımsız olarak yapmak ve gerçekçi bir şekilde yapmak istiyor. İşte bu yüzden sınıf devrimcileri olan bizler için kalbimizin her daim attığı meydanlar tabii ki olacak, ancak o meydanları bir daha kaybetmemek üzere kazanmak için görevimizin işçi sınıfının olduğu yerde olmak ve birleşik bir mücadeleyi örgütlemek için çabalamak olduğunu hiç ikinci plana atmayacağız.
Yorumlar kapalıdır.