Emekçinin üç talebi: ücretlere zam, vergi dilimine düzenleme, kıdem tazminatı tavanının kaldırılması
Emekçiler olarak en büyük sorunumuz hayat pahalılığı. Türkiye’de hayat pahalılığı her zaman gündemimizdeydi ancak bugünkü gerçek enflasyon, geçmişin devasa enflasyonlarını dahi geride bırakmış durumda. En büyük banknot olan 200 TL ile ne alınabileceğini düşünürken dahi para eriyor ve almayı hayal ettiğimiz şeyi alamaz hale geliyoruz.
Patronlar bir yandan aşırı emek sömürüsüyle zenginliklerine zenginlik katarken hükümet de en fazla vergiyi emekçiden alıyor. Türkiye’nin en zengin yüzde 1’lik dilimi tüm servetin yüzde 40’ına tek başına sahip. En zengin yüzde 5’in toplam serveti ise geri kalan yüzde 95’in toplam servetinden fazla! Bu derin uçuruma rağmen vergilerin ezici bir kısmını da yine emekçiler ödüyor. Nasıl mı?
28 bin TL brüt ücreti olan bir işçi ocak ayında 3.570 TL gelir vergisi öderken, aralık ayında üçüncü vergi dilimini aşarak 6.426 TL gelir vergisi ödüyor. Yani 28 bin TL brüt ücreti olan bir işçinin aralık ayında hesabına net 20 bin 713,73 TL yatmış oluyor. Nihayetinde bu kardeşimizin eline geçen paranın yaklaşık yüzde 30’u gelir vergisi olarak kesintiye uğruyor!
Bu akıldışı manzaranın nasıl geliştiğini başka bir şekilde anlatmaya çalışalım. AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında gelir vergisinin ilk basamağı asgari ücretin 17 katıydı. Ancak 2010 yılında gelir vergisinin ilk basamağı asgari ücretin 12 katına indi ve bugün bu oran 5,5’e düşmüş durumda. İşte ultra zenginlere yapılan vergi affı böyle finanse ediliyor.
Gelir Dilimi | Vergi Oranı |
110.000 TL’ye kadar | Yüzde 15 |
110.000-230.000 TL arası | Yüzde 20 |
230.000-870.000 TL arası | Yüzde 27 |
870.000-3.000.000 TL arası | Yüzde 35 |
3.000.000 TL’den fazlası | Yüzde 40 |
Her ay maaşımızdan yapılan SSK kesintilerine rağmen bugün emeklilere reva görülen maaşa bakınca da benzer bir tablo ile karşılaşıyoruz. 2003 yılında en düşük işçi emeklisinin maaşı asgari ücretin 1,47 katı iken 2024 yılında en düşük işçi emeklisi maaşı asgari ücretin ancak yüzde 61’ine denk. Hükümet emekli maaşını yalnızca düşük tutma derdinde değil, neredeyse emekliliği tarihe gömme amacıyla hareket ediyor.
Kıdem tazminatı tavanında da aynı senaryo söz konusu. 1978’de asgari ücretin 7,5 katı olan kıdem tazminatı tavanı, 2003 yılında asgari ücretin 4,4 katına inmişti. 2024 Ocak-Haziran ayları için ise bu oran asgari ücretin 1,75 katı oldu.
Türkiye’nin toplam servetinin ezici çoğunluğuna sahip olan bir avuç şirketin kârı artarken biz emekçilere reva görülen bu! Üstelik Mehmet Şimşek’in Orta Vadeli Planı (OVP) tabloyu daha da eşitsiz hale getirmenin derdinde. Neredeyse çeyrek asırlık AKP iktidarı süresince Türkiye adım adım bir emek cehennemi haline geldi. Ancak bu kez durum bir açıdan daha vahim. Yerel seçimlerden birinci parti olarak çıkan CHP, Mehmet Şimşek’in işçi düşmanı bu politikalarını destekliyor. İmamoğlu, Şimşek’i saygın bir ekonomist olarak selamlarken, Özgür Özel de bu işçi düşmanı politikalar hakkında tek bir söz söylemiyor.
Şimşek’in az önce açıkladığımız işçi düşmanı politikalarına bir de dış borçlanma yolu ile emekçiye yeni bir kambur daha ekleniyor ki o da dış borç ödemelerinin iptalini ifade eden başka bir talebimizi de gündeme getiriyor.
Madem patronlar kâr ediyor, o halde emekçiler olarak üç talebimizi net bir biçimde ortaya koymamız elzem: Başta asgari ücret ve emekli maaşları olmak üzere tüm ücretlere temmuzda zam yapılmalı, vergi diliminde adalet sağlanmalı ve kıdem tazminatının tavanı kaldırılmalı. Bunlar, bizlerin etrafında kenetlenmesi gereken temel talepler olarak karışımızda duruyor. Gelir azalınca bütçe nasıl mı yönetilecek? Kaynak mı yok!? Bu büyük yalana karnımız tok. İşçiden değil ultra zenginlerden vergi alınması, köprü ve otoyolların tazminatsız kamulaştırılması ile kaynağın yaratılması mümkün. Kaynak emekçinin canı, alın teri ve geleceğimizin ipoteğinde değil, semirmeye devam eden ultra zenginlerde fazlasıyla var.
Yorumlar kapalıdır.