Eğitimde şiddet sınıfsaldır

Ekonomik krizin derinleştiği ve buna bağlı olarak pek çok alanda sorunların birbiri arkasına patlak verdiği bugünlerde eğitim alanında yaşanan şiddet olayları da ülke gündemine oturdu. Kimi zaman öğrencilerden kimi zaman da velilerden gelen şiddet davranışları günaşırı haber kanallarına düşmekte ve bu durum özellikle eğitim emekçileri arasında büyük infial uyandırmakta.

Şiddet olayları gün geçtikçe artıyor

Yapılan araştırmalarda eğitimde şiddet olaylarının her yıl sürekli olarak artmakta olduğu görülüyor. Nitekim son yılların en yüksek katılımlı grevi olan 10 Mayıs grevinin bu kadar etkili olmasının nedeni de şiddet olaylarında yaşanan bu artış oldu.

Son haftalarda üç ciddi şiddet eylemi yaşandı ve bu eylemlerden sonuncusu bir eğitim emekçisinin canına mal oldu.

22 Nisan tarihinde Ankara’nın Pursaklar ilçesindeki bir meslek lisesinde, müdür yardımcısı Sadettin Dinçer okula elektronik sigara getirdiği için ailesini bilgilendirdiği öğrencisi tarafından bıçaklandı.

25 Nisan tarihinde İstanbul Sarıyer’de bir ortaokulda kadın bir öğretmen şiddete uğradı. Diğer öğrencilere zorbalık yaptığı için öğrencisinin uyarıldığını öğrenen veli okula gelerek kadın eğitim emekçisini koridorda yumruklayarak darp etti.

Ve maalesef yaşanan en son ve en acı olay ise 7 Mayıs tarihinde İstanbul’un Eyüpsultan ilçesinde gerçekleşti. Özel bir okulda müdürlük yapan İbrahim Oktugan isimli bir eğitim emekçisi, okuldan uzaklaştırdığı 17 yaşındaki bir öğrencisi tarafından silahla vurularak öldürüldü. Son iki şiddet olayı ve nihayetinde yaşanan bu cinayet ülkedeki tüm eğitim emekçilerinde büyük bir öfkeye neden oldu.

10 Mayıs grevi

Eğitim emekçileri arasında yükselen tepkilere kulak kapatamayan tüm eğitim sendikaları 10 Mayıs Cuma günü için peş peşe grev kararı aldı ve son yılların en önemli iş bırakma eylemlerinden biri gerçekleşti. Ekonomik krizin etkileri ile mücadele etmek zorunda kalan eğitim emekçileri uzun bir aradan sonra ilk kez okullarda yaşanan şiddeti protesto etmek amacıyla bir araya geldi ve üyesi oldukları sendikaları baskı altına aldılar. Bu baskılar neticesinde ilerici sendikalar ve hatta hükümet yanlısı sarı sendikalar bile grev kararı aldı; birlikte ortak eylemler, basın açıklamaları yapıldı.

Grev öncesi yapılan eylemlerde tepkilerin AKP hükümetine de yönelmesi üzerine, hükümet güdümünde olan sarı sendika Eğitim-Bir-Sen, 10 Mayıs günü yapılan eylemlerden çekilerek tek başına göstermelik basın açıklamaları gerçekleştirdi.

Diğer sendikaların birlikte yaptıkları basın açıklamalarında ya da yürüyüşlerde aksaklıklar yaşansa da talepler etkili bir şekilde dile getirildi ve AKP şefi Erdoğan konu ile ilgili birtakım düzenlemeler gerçekleştirileceğine dair aynı günün akşamında açıklama yapmak zorunda kaldı.

Erdoğan 10 Mayıs akşamı yaptığı açıklamada verecekleri bir kanun teklifi ile eğitim emekçilerine yapılan saldırılara verilecek cezaların yarı oranda artırılacağını, bu fiilleri işleyenlerin cezalarının ertelenmeyeceğini, yine bu fiilleri yapanların tutuklu yargılanmasının sağlanacağını ve de özel okullarda çalışan eğitim emekçilerinin de kamu görevlisi gibi değerlendirileceğini belirtti. Yapılacak olan düzenlemeler eğitimde şiddeti bitirmeye yönelik göstermelik düzenlemeler olsa da uzun bir süre sonra emekçilerin yaptığı bir grevle anında çözüme yönelik haklar kazanılmış olması eylemin başarılı bir eylem olduğunu göstermektedir.

Sarı sendikalar sorunun özünü gizlemektedir

Hiç şüphesiz ki eğitim alanında yaşanan bu şiddet olayları yeni değil ve Erdoğan’ın sunduğuna benzer göstermelik çözümler de eskiden beri değişik iktidar dönemlerinde ve yine bu iktidar dönemlerinde dillendirildi, uygulamaya çalışıldı. Ancak görüldüğü gibi şiddet olayları azalmadı, bilakis artış da gösterdi. Bu artışın temelinde sınıfsal nedenler vardır ki bu nedenler yazının son kısmında dile getirilecektir. Burada üzerinde durulması gereken bir diğer nokta da eğitim alanında faaliyet gösteren sendikaların sorunun özüne yönelik perdeleyici tutumlarıdır.

Eğitim Sen dışındaki tüm sendikalar eğitimde yaşanan şiddet olaylarını kriminalize etmekte ve yaşanan şiddet olaylarının toplumsal yönünü görmezden gelmekte; şiddetin bireysel olduğunu, çözümün de adli uygulamalarla gerçekleşebileceğini vurgulamakta.

Sarıyer ve Ankara’da yaşanan şiddet olaylarında yapılan açıklamalarda öğrencilerin eğitim hayatlarının sonlandırılması ve okulla ilişiklerinin kesilmesi istendi ve bu talep Eğitim Sen dışındaki tüm sendikalarca kabul edildi. Yapılan açıklamalarda suçun bireysel olduğu, öğrencilerin şiddete meyilli oldukları belirtildi, çözüm olarak da bu tarz öğrencilerin tespit edilerek örgün eğitim dışına çıkarılması bir yol olarak gösterildi.

Eyüpsultan’daki cinayet ile ilgili olarak ise pek çok sendika yaptığı paylaşımlarda cinayeti işleyen öğrencinin Iraklı olduğunu özellikle vurguladı, el altından göçmen düşmanlığı ve ırkçılık pompalandı.

Açıkça görüldüğü üzere sarı sendikalar eğitimde yaşanan şiddet olaylarının toplumsal yönlerini gizlemekte, sorunu kriminalize etmekte ve hatta açıktan açığa ırkçı propaganda yapmakta.

Şiddet sınıfsaldır, çözümü de sınıfsaldır

Eğitimde yaşanan şiddet olayları tek tek incelendiğinde bu olayların tamamının ekonomik olarak toplumun en alt kısımlarında olan emekçilerin yaşadıkları semtlerdeki okullarda yaşandığını görmekteyiz. Yoksul mahallelerdeki okullarda, özelikle de meslek liselerinde şiddet olaylarının yüksek olduğu açıkça görülmekte.

Şiddete yönelen öğrencilerin ya da velilerin tamamına yakınının ekonomik durumunun kötü olduğu, düzenli gelirlerinin olmadığı; pek çok çocuğun ailesinin parçalanmış olduğu da tespit edilen diğer konulardır.

Tüm bunlar tesadüfi değildir. Ekonomik eşitsizliğin hat safhada olduğu, sınıfsal çelişkilerin en sert yaşandığı semtlerde yaşayan emekçilerin ve onların çocuklarının şiddeti bir çözüm yolu olarak görmesi kaçınılmazdır. Hele hele kendi ülkelerinde yaşanan savaş ortamından kaçan ve gittikleri ülkelerde yaşamak için insani koşullar sağlanmayan, sürekli ırkçı saldırılara maruz kalan göçmenlerin de şiddeti bir çözüm yolu olarak görmesi kaçınılmazdır.

Tüm bu sınıfsal eşitsizlikler ister istemez şiddeti de beraberinde getirmektedir. Bu eşitsizlikleri görmeyip şiddeti bireysel bir tercih olarak göstermek ve adli cezaları artırarak çözüm sağlanabileceğini düşünmek düpedüz körlüktür. Sermaye iktidarlarının ve onların yancısı sendikaların getireceği çözüm önerileri de bunlardan ibaret olacaktır.

Şiddet sınıfsaldır ve çözümü sınıfsal eşitsizliklerin giderilmesi ile olacaktır. Eğitimde yaşanan eşitsizliklerin giderilmesi, eğitim hakkının toplumdaki tüm kesimlere parasız, bilimsel, nitelikli bir biçimde sunulması, öğrencilere ücretsiz yemek ve ulaşım hakkı sağlanması gibi pek çok talep, eğitimde şiddetin azaltılması için adli cezaların artırılması talebinden daha etkili olacaktır.

Yorumlar kapalıdır.