Eğitim emekçilerinin sorunları birleşik bir mücadele ile çözülür

Son aylarda eğitimde yaşanan şiddet olayları, müfredatta yapılacak gerici değişiklikler, ÇEDES ve MESEM gibi öğrencilerin zihinlerini ve emeklerini tehdit eden uygulamalarla ilgili haberler ülke gündeminde oldukça yer tutmakta. Eğitim sektöründe yaşanan bu sorunlarla ilgili haberlerin yanı sıra eğitim emekçilerinin mevcut durumları ile ilgili haberler de sık sık ülke gündemine geliyor.

Burjuva muhalefetin yanı sıra iktidar yanlısı çevrelerin bile sık sık dile getirdiği üzere, düzenin devamı açısından AKP iktidarının en başarısız olduğu alan eğitim alanı oldu. Eğitim sisteminde reform adı altında üst üste yapılan değişiklikler sistemi bir kaosa sokarken, eğitim emekçilerinin biriken ekonomik ve sosyal sorunları ile ilgili somut hiçbir adım atılmadı. Önemli bir adım olarak gösterilen Öğretmenlik Meslek Kanunu (ÖMK) düzenlemesi ise eğitim emekçilerinin herhangi bir yarasına merhem olmadığı gibi eğitim emekçileri arasında suni kariyer ilişkileri yaratarak iş barışını bozucu bir etkiye neden oldu. Zaten ücretli, sözleşmeli, kadrolu diye kendi içlerinde ayrıştırılan eğitim emekçileri ÖMK ile bir kez daha suni bir biçimde uzman öğretmen, baş öğretmen gibi sıfatlarla ayrıştırıldı. Böylelikle aynı işi aynı zamanda aynı nitelikte yapan eğitim emekçilerinin gelirleri farklılaştırıldı, görece iyi ücret alan eğitim emekçileri ile düşük ücretlere çalışan eğitim emekçilerinin birlikte hareket etme ihtimalleri ortadan kaldırılmaya çalışıldı.

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in tasarruf tedbirleri gereği önümüzdeki üç yıl boyunca kamuda ihtiyaca göre değil sektördeki emekli sayısına göre personel alınacağını söylemesi ve buna mukabil, Erdoğan’ın 2024 yılı için beklenenin çok altında bir sayı olan 20 bin öğretmenin atamasının yapılacağını açıklaması “atanamayan” öğretmen sorununu bir kez daha gün yüzüne çıkarttı. Gayri resmi rakamlara göre ülkemizde atanamayan 1 milyon eğitim emekçisi bulunmakta. ÖSYM verilerine göre bu 1 milyon kişiden 500 bine yakını aktif olarak atanmayı bekliyor. Dolayısıyla yapılan bu açıklamalar, 1 milyonu aşkın emekçinin umutlarını yıkmaktan başka bir işe yaramamaktadır.

Binlerce öğretmen adayı umutlarını yitirirken atanma ihtimali olan öğretmenleri ise bir başka stresli adım bekliyor: mülakat. Yerel seçimlerden önce kamuya personel alımlarında mülakatı kaldıracağını vaat eden Erdoğan, seçimlerin ardından bu sözünü unuttu. Önlerine çıkan onlarca engeli geçmeyi başaran öğretmen adaylarını, sübjektif bir değerlendirme yöntemi olan mülakat sınavı beklemekte bir de. Geçmiş yıllarda pek çok öğretmen adayı KPSS’den yüksek puanlar almasına rağmen mülakatı geçememiş, bu adaylardan bazıları maalesef hayatlarına son vermişti. Öyle görülüyor ki kendisine boyun eğen bir kamu personeli yaratmayı hedefleyen AKP iktidarı, verilen tüm sözlere rağmen mülakat sınavından asla vazgeçmeyecek.

Öğretmen adayları kamuda istihdam edilmek için ter dökerken diğer yandan da çalıştıkları özel kurumlarda büyük bir emek mücadelesi veriyor. Özellikle de Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası’nın eylemleri oldukça ses getirmekte. Nitekim 26 Mayıs günü Ankara’da Milli Eğitim Bakanlığı önünde başlatılan nöbet eylemi diğer şehirlerde de Milli Eğitim Müdürlükleri önünde devam ediyor. Taban maaşın ÖMK kapsamına alınması ve ekonomik ve özlük haklarının güvenceye alınması talepleriyle yapılan oturma eylemleri mücadeleci sendika ve siyasi yapıların destekleri ile sürdürülüyor.

Eğitim sektörü bileşenlerinin yaşanan tüm bu sorunlara yönelik tepkileri genelde bireysel alanda kalıyor. Bu bireysel tepkiler de bazen maalesef intihara kadar varıyor. Sosyal medya platformlarında gösterilen tepkiler ise sınırlı kalmakta, tepkiyi sokağa yöneltememekte çoğu zaman. Sorunların ortak yaşandığı bir alanda tepkilerin bireysel olması hiç şüphesiz bir kazanım sağlamayacaktır. İster öğrenci olsun, ister dershane, özel okul öğretmeni, ister kadrolu, ücretli, sözleşmeli eğitim emekçisi, ister atanmamış öğretmen… Eğitim sektöründe yaşanan her türlü olumsuzluk ortak ve topyekûn bir mücadele ile çözülecektir. Nitekim eğitimde şiddeti engellemek için yapılan 10 Mayıs grevi, bu birlikte mücadele imkânın var olduğunu göstermiştir. Yaşanan sorunlara karşı mücadele, eğitim sektöründeki tüm bileşenlerin bir araya gelmesi ile verilebilir ancak.

Yorumlar kapalıdır.