İşçinin canı işçiye emanet
Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) son yayımlanan verilerine göre dünyada her yıl en az 3 milyon iş kaynaklı ölüm gerçekleşiyor. Bunların 2,6 milyonu iş kaynaklı hastalıklardan, 330 bini de iş kazaları sonucu yaşanan iş cinayetlerinden oluşuyor. Türkiye’deki tablo ise, İSİG Meclisi verilerine göre, geçtiğimiz yıl en az 1897 iş kazası kaynaklı iş cinayeti gerçekleştiği şeklinde. Meslek hastalığı sonucu ölümler ise resmi kurumların istatistiklerine dahi girmediği için buna dair sağlıklı bir veri yok. En çok iş cinayeti gerçekleşen sektörler ise tüm dünyada olduğu gibi inşaat, tarım/orman ve taşımacılık işkolları. Bu cinayetlerin başlıca nedenleri ise servis kazaları, ezilme/göçük altında kalma ve yüksekten düşme.
Tüm bu ölümlere yol açan faktör ‘‘kaza’’ değil patronların kâr hırsı. Özellikle trafik kazası kaynaklı cinayetlerin bu kadar çok olması uzun çalışma saatleri nedeniyle yorgunluk, araç bakımlarının iyi yapılmaması/araçların eski olması ve özellikle motokuryeler üzerindeki performans baskısı. Diğer bir husus da denetimlerin iyi yapılmaması sonucunda sanayi sektöründe yaşanan patlamalar ve yanmalar. En son Bolu Grand Kartal Otel’de yaşanan felaket, bilinçli şekilde denetimsizliğin bir diğer örneği. Patronların kâr hırsı onlarca insanın yanı sıra Eslem Uyanık, Esra Nazik, Şeval Şahin ve Dilara Dermanoğlu isimli dört işçinin iş cinayetine kurban gitmesine sebep oldu. Öte yandan çocuk ölümleri 2024 yılında en az 71 olarak kaydedildi. Her ne kadar çalışmak kapitalist koşullar altında bir halk sağlığı sorunuyken, sermayenin kâr hırsı özellikle tarım sektöründeki çocuk işçiliğinin yanında MESEM gibi uygulamalarla daha ortaokul-lise çağındaki çocukların sağlığını kıskacına almış durumda.
İş kaynaklı hastalıklar ise işçinin emekli olduktan sonra da peşini bırakmıyor. En düşük emekli maaşının asgari ücretin neredeyse yarısı olduğunu ve kamusal sağlık hizmetlerinin özel sermayeye devredildiğini hesaba katarsak zaten karnını doyuramayan emeklinin sağlık harcamalarına nasıl para yetiştireceği sorusunu sormamız gerekiyor. ILO’ya göre iş kaynaklı hastalıkların önemli bir kısmı dolaşım yolu/solunum yolu hastalıkları ve kötü huylu tümörler. Böyle ciddi hastalıkların yaratacağı mali yük, onca yıl çalışıp sefalet koşullarına mahkûm edilen emeklilerin sırtlanabileceği bir yük değil.
Peki işyerlerinde yaşadığımız bütün bu ölüm ve hastalık risklerine karşı biz emekçiler olarak nasıl önlemler geliştireceğiz ve iş cinayetlerinin önüne nasıl geçeceğiz? Tekrardan İSİG Meclisi verilerine dönersek 2024 yılında iş cinayetinden ölenlerin yüzde 2’si sendikalı. Bu durum gösteriyor ki sendikalar her ne kadar tek başına işçi sağlığı ve iş güvenliğini garanti altına alamasa da buna dönük talepleri TİS’lere eklemek ve bu talepler etrafında örgütlenmek açısından önemli. Yani sendikalar üzerinden işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında işçi denetimi talebi hayatlarımızın yegâne garantisi. Bunun yanında meslek hastalıklarının ve bu hastalıklardan kaynaklanan ölümlerin önlenmesi için işyerlerinin ötesinde ulusal çapta sağlık sisteminin kamulaştırılması elzem bir talep olmayı sürdürüyor.
Yorumlar kapalıdır.