Tarihte bu ay: 6 Şubat depremleri

6 Şubat depremlerinin üzerinden iki yıl geçti. İki yıl önce yaşanan Kahramanmaraş merkezli iki büyük deprem ve artçıları devasa bir yıkıma neden olmuştu. Resmi açıklamalara göre depremlerde 60 binden fazla insan hayatını kaybetti, yüz binlerce insan yaralandı, milyonlarca insan evinden oldu. Türkiye ve Suriye’de hissedilen depremin bilançosu oldukça ağır oldu.

Çürümüş rejim, bu devasa yıkım karşısında niteliğine uygun biçimde felç oldu. Özellikle depremin ilk anlarında halk kendi imkânlarıyla yıkıma karşı mücadele etti. Depremzede emekçi halkın yardımına rejimden önce emekçi halk koştu. Facianın ilk günlerinde arama kurtarma çalışmaları pek çok yerde halkın çabası ve inisiyatifi ile gerçekleştirildi. Deprem gibi büyük bir yıkım karşısında rejimin hiçbir hazırlığının olmadığı acı bir şekilde açığa çıktı. Enkaz altında insanlar varken camilerden sela okutulması, bölgeye yardım için giden insanların koordine edilememesi ve giden yardımların engellenmesi gibi skandallar yaşandı.

Öte yandan deprem kimileri için rant kapısı oldu. Kızılay çadırlarının satılmasından borsada çimento hisselerinin artışına kadar yaşananlarla sermayenin insan canını hiçe sayan doğasını bir kez daha gösterdi. İnşaat tekelleri başta olmak üzere sermaye, yıkımın telafisi için değil yeniden inşadan pay kapmak için kolları sıvadı.

Yıkım ekolojik bir felaket de getirdi, ancak bu felaket önlenmediği gibi daha da derinleştirildi. Deprem esnasında ve sonrasında yıkılan binalardan çevreye yoğun biçimde asbest yayıldı. Kanalizasyon sistemleri çöktü. Tarım alanları tahrip oldu. Bütün bunlar bir yandan halk sağlığını tehdit eden sorunlar doğurduğu gibi ekolojik sorunları da perçinledi.

Türkiye’de son yıllarda yaşanan bütün afetler ne yazık ki rejimin ne kadar çürüdüğünü de faş eden bir nitelik barındırıyor. Yaşanan iş kazaları, sel, yangın gibi felaketler büyük oranda yetersiz alınan önlemlerden kaynaklanıyor. Yetersiz önlemin de iki temel sebebi göze çarpıyor: kârı artırma çabası ve rant! En tepesinden yereldeki belediyelere kadar bu rejimin parçası olan bütün kurumlar aynı zamanda kâr ve rantın da bir parçası durumundalar. Öyle olunca bir afet karşısında öncelenen şey insan ya da çevre sağlığı değil kâr etme güdüsü oluyor.

Şimdilerde olası Marmara depreminin 6 Şubat depremlerinden daha yıkıcı etkileri olacağından söz ediliyor. Ancak yetkililerin herhangi bir önlem aldığını söylemek güç. Kamucu, emekten yana ve rantı engelleyen bir yönetim kurulmadığı sürece yeterli önlemlerin alınması da zor görünüyor. Bir daha böylesi bir yıkım yaşamamak için gerekense halk sağlığını önceleyen ve rantı ortadan kaldıran, emekçilerden yana bir bütçeyle tertip edilmiş, denetlenebilen yerel yönetimler; emekten, çevreden, insan ve hayvan sağlığından yana bir siyasi düzen!

Yorumlar kapalıdır.