Çakma Bundesliga

Hasret bitti. Türkiye Süper Ligi başladı. Yeni transferler, yeni umutlar ancak Süpermen gelip ligimizde bir maç seyretse inanın kendi süperliğinden utanırdı. Taraftara hasret, zeminleri kötü, yöneticileri çapsız ve futbolu sefil bir ligimiz var. Bu bizim için sürpriz değildi; sadece malumun ilanıydı.

Mesai çıkışı metrobüste yaşanan insan manzaralarının çözümü olarak İstanbul’un son yeşil alanlarını talan ederek 3. Boğaz Köprüsü’nü yapan zihniyetin, futbolumuz için kalıcı çözümler bulmasını beklemek ancak çocuksu bir hayal olur.

Çünkü futbol sistemden bağımsız bir olgu değildir. Yarı-sömürge bir ülkede futbolun doğru bir alt yapı üzerinden inşa edilmesi zaten mümkün değildir.

Bu nedenle Alman arabasına binen, Alman beyaz eşyası kullanan bir ulusun evlatlarının 1980’lerde başlayan futbolun modernleşmesi sürecinde Almanya’daki futbol sistemini örnek alması kaçınılmazdı.

Ancak Almanya’daki altyapı sistemini örnek almak yerine, her zaman ki gibi kolaya kaçarak, 1950’lerde başta Almanya olmak üzere çeşitli Avrupa ülkelerine işçi olarak çalışmaya giden ailelerin çocukları olan “Gurbetçi Futbolculara” bel bağladık.

Almanya 2000’li yıllardan itibaren yoksul göçmen ailelerin çocuklarını bilimsel metotlarla geliştirerek, ciddi bir futbol nesli yetiştirdi.

Jetonlu telefonlar döneminde jetona ip bağlamayı akıl eden geleneğimiz, bu fırsatı tabi ki kaçırmadı. Günümüzde süper ligde top koşturan gurbetçi futbolcu sayısı 100’ü aşmıştır. Bu sayıya yabancı futbolcuları da eklersek, ligimizde kendi altyapımızdan yetiştirdiğimiz futbolcuların sayısı mumla arasak bulunamaz bir haldedir.

Sonuçta en iyi bildiğimiz şeyi yaptık ve ligimizi gurbetçi futbolcularla doldurarak, “çakma bir Bundesliga” yarattık.

Bundesliga (Almanya 1.Futbol Ligi) 42.000 seyirci ortalaması olan, tribünleri, akıcı ve güzel futbolu ile seyrine doyum olmayan bir futbol resitali sunarken; Çakması yani bizim ligimiz boş tribünleri, sıkıcı futbolu ile seyredenleri ekran karşında uyutuyor.

Orijinali varken çakmasını neden seyrediyorsunuz diye sorarsanız, Türkiye’deki futbolu sevmek İstanbul’u sevmek gibidir derim.

Ne kadar çarpık ve kaotik olduğunu bilirsiniz ama bir kere tutkuyla bağlandıktan sonra kolayca bırakıp gidemezsiniz.

Yorumlar kapalıdır.