Nasıl bir Güçbirliğine ihtiyacımız var?

15 Temmuz darbe girişiminin ardından ortaya çıkan siyasi durum, emek ve demokrasi güçlerinin ortak bir cephe etrafında biraraya gelme ihtiyacını daha da yakıcı hale getirdi. Bu ihtiyacın bir sonucu olarak, DİSK, KESK, TMMOB, TTB gibi emek örgütlerinin, çeşitli sosyalist partilerin, HDP’nin ve bazı Alevi örgütlerinin dahil olduğu 20’ye yakın kurumun girişimiyle 11 Ağustos günü Ankara’da gerçekleştirilen bir basın açıklamasında, “Faşizme, Darbelere, OHAL’e Karşı Güçlerimizi Birleştiriyoruz” başlıklı bir bildiri okunarak, Emek ve Demokrasi için Güçbirliği’nin oluşturulduğu duyuruldu.

Darbe girişiminin ardından derinleşen siyasi kriz, OHAL uygulamalarıyla Saray rejiminin baskı politikalarını yoğunlaştırması, işçi düşmanı politikaların hız kazanması, içeride ve dışarıda savaş politikalarının sürdürülmesi; emekten yana, demokratik hakların savunusu ve savaş politikalarının durdurulması temelinde yükselmesi gereken bir ortak cephenin hayati önemini açık bir biçimde ortaya koymakta. Bu nedenle, İşçi Demokrasisi Partisi olarak, Emek ve Demokrasi için Güçbirliği’nin kurulmasını olumlu ve ileri doğru atılmış bir adım olarak değerlendiriyoruz. Bununla birlikte, içinden geçmekte olduğu zorlu politik süreç içerisinde Güçbirliği, karşı karşıya bulunduğu devasa görevleri başarıyla yerine getirebilmesi için, önemli sınavlarla yüzleşmek zorunda.

Ne yazık ki, hem geçmiş birlik deneyimleri hem de Güçbirliği‘nin kuruluşundan bugüne kadar ortaya konulan pratik, bu konuda başarılı bir sınav verilebilmesinde ciddi şüpheler duymamıza yol açıyor. Öncelikle, geçmiş deneyimlerin ortaya koyduğu derslerin başında, birlik girişimlerinin başını çeken güçlü aygıtların kısa vadeli gündem ve önceliklerinin; işçilerin, emekçi kitlelerin, ezilenlerin uzun vadeli çıkarlarına baskın çıkması ve bu tip oluşumların kısa sürede güçlü aygıtların araçsallaştırdığı yapılar haline geldiği gerçeğidir. Bu tip girişimler genellikle, tepede gerçekleştirilen birkaç görüşmeyle kotarılır ve öne konulan pratik hedefler de bu çerçevede, aygıtların kısa vadeli çıkarları doğrultusunda bir biçimde oldu bittiye getirilir. Güçbirliği‘nin kuruluşu ve ardından yapılanlar, bu anlayıştan henüz kopulamadığını gösteriyor. Çok daha kapsayıcı olması gereken kuruluş toplantısının, sol, sosyalist güçlerin, demokratik kitle örgütlerinin geniş kesimlerine davet yapılmadan gerçekleştirilmesi, kuruluşun ardından mevcut bileşenlerin ve potansiyel bileşenlerin biraraya gelmesiyle ortak toplantılar örgütlenmemesi ve Güçbirliği‘nin yol haritasının bu şekilde belirlenmemesi, bildiride ifade edilen hedeflerle hayata geçirilen pratik arasındaki çelişkiyi gözler önüne sermekte.

Öte yandan, bu tip girişimlerin bir başka temel problemi, sahici bir cephe örgütlenmesinden ziyade, basit bir eylem birliğinden, ortak mitingler gerçekleştirmekle sınırlanan bir ufka sahip olmasıdır. Güçbirliği’nin önüne koyduğu zorlu hedefleri gerçekleştirebilmesi, siyasi alanda düzen dışı gerçek bir seçenek halini alabilmesi için simgesel günlerde gerçekleştirilecek mitingleri örgütlemekten çok daha fazlasını yapabilmesi gerekmekte. Bunun formülü ise, esasında oldukça açık: İşçi düşmanı saldırılar, baskıcı uygulamalar ve savaş politikaları karşısında işyerlerinden, mahallelerden, yerellerden örgütlenecek, somut hedeflere sahip birleşik kampanyalar gerçekleştirmek. Ancak bunu yapabildiğimizde, Saray rejiminin ve düzen güçlerinin karşısında konumlanan gerçek bir seçeneği inşa edebiliriz ve içinden geçtiğimiz dönem, bu doğrultuda kaybedecek bir dakikamızın bile olmadığını hepimize açık bir şekilde göstermekte.

Bu çerçevede, başta DİSK, KESK, TMMOB, TTB, HDP ve Birleşik Haziran Hareketi önderliklerine olmak üzere Emek ve Demokrasi için Güçbirliği’ne çağrımız; siyasal alanda oluşan gerici dengenin değiştirilebilmesi için devasa bir potansiyele sahip bu girişimin, işçi sınıfının ve ezilen halkların, toplulukların acil talepleri etrafında yeniden yapılanmaya gitmesidir. Bu girişim, simgesel günlerde gerçekleştirilecek mitinglerle kendisini sınırlamamalı, solun, işçi hareketinin ve demokratik kitle örgütlerinin daha geniş kesimlerini kapsamalı, OHAL’in kaldırılması, içeride ve dışarıda savaş politikalarının sonlandırılması, zorunlu Bireysel Emeklilik Sigortası’nın hayata geçirilmesi, yeni özelleştirme dalgası, kamu çalışanlarının iş güvencesinin ortadan kaldırılması örneklerindeki işçi düşmanı uygulamaların durdurulması gibi somut kampanyalar düzenleyerek kendisini işçi sınıfının, ezilen halkların ve toplulukların düzen dışı seçeneği olarak inşa etmelidir.

2 Eylül 2016,

İşçi Demokrasisi Partisi.

Yorumlar kapalıdır.