Tecavüz kurbanı olmamak için taşların hedefi olmak

Geçtiğimiz ay, Afganistan’da nüfusun yaklaşık %30’unu oluşturan Şii mezhebindekiler için bir ‘Aile Yasası’ geçti. Yasa buyurunca, Şii kadınlar, hasta olmadığı sürece dört günde bir eşinden gelecek cinsel ilişki teklifini reddedemeyecekler ve yanlarında kocaları ya da erkek bir akrabaları olmadan evi terk edemeyecekler.

Amerika destekli Karzai hükümetinin de imzasını alarak geçen bu yasa, geçtiğimiz günlerde yasayı protesto eden yüzlerce kadının taşlanmasıyla dünya gündemine geldi.

Afganistan’da 2001 Amerikan işgaline kadar süren Taliban’ın iktidarında, kadınların çalışma, hatta sokağa çıkma gibi pek çok temel hakları ellerinden alınmıştı. Aslında bu yasalar kadınlar için o kadar çeşitliydi ki erkek doktordan muayene olamamaktan, sekiz yaşından sonra eğitim alamamaya, Kur’an dışında kitap okuyamamaya kadar uzanıyordu.

Diğer bir değişle, kadınlar yasalarla insanlıktan men edilmişti. Hapse atılmak, işkence görmek hatta asılmak pahasına kadınlar Afganistan Devrimci Kadınlar Birliği -RAWA- gibi örgütler vasıtasıyla bir araya geliyor, kendilerine tanınan tek eğitim olan dikiş kurslarında burkalarının altında taşıdıkları defter kalemlerle Shakespeare’den ya da kendi yazılarından bahsedebiliyorlardı…

Tüm bu cinsel kölelik koşullarında dahi Afgan kadınları, ‘yürüyen hapishane’ dedikleri burkalarıyla, yüzlerinin çalınmasına karşı örgütleniyorlardı.

Ekim 2001’de ise ABD ordusu ve müttefikleri sözde Taliban iktidarına son verip, ‘demokrasi’ götürmek adına Afganistan’ı işgal ettiler. Oysa demokrasi özlemi bir yana, aile adı altında tecavüzü yasallaştıran ve kadını cinsel köle konumuna getiren bu yasa geçtiğimiz ay, Amerikan’ın kukla hükümeti Karzai tarafından imzalandı. Yasa, protestocu Afgan kadınlarının taşlanmasıyla gündeme geldiğinde, Obama durumu ‘tiksindirici’ bulurken, Afganistan’daki NATO komutanı ve diğer BM görevlileri de Batı kamuoyu önünde işgallerinin meşruiyetini yitirme telaşıyla yasayı eleştirdiler. Bu telaşlı eleştiri gösteriyor ki, bölgedeki çıkarlarına uyduğu sürece, iktidarın kökten dinci olup olmaması Amerika ve müttefikleri için bağlayıcı değildir.

Vurgulanması gereken nokta, daha en başından Karzai hükümetinde; devrimci örgütlere ve bilhassa kadınlara baskısıyla Taliban’la yarışacak ‘Kuzey İttifak’ından tanıdığımız Dr. Abdullah, İsmail Han gibi isimlerin, devletin kilit kademelerinde oluşudur. Bölgede var olabilmek için işbirliği yaptığı bu İslamcı güçlere rağmen uzun süredir meşruiyetini yitiren hükümet, açıktır ki bu yasayla da, Ağustos seçimleri için Hazar ve Şii cihatçı savaş beylerinin desteğini kazanmaya çalışıyor. Kadınları taşlayan, tecavüzü yasallaştıran zorba devletin yarattığı toz duman ise emperyalizmin kirli yüzünün saklamasına hizmet ediyor. Zira askeri varlığı Kabil’le sınırlanan Amerika bölgeye daha fazla asker yığmak için bu ‘anti-demokratik’ olayları kolluyor.

Afgan kadınlar, Amerika’dan ya da başka bir ülkenin burjuvazisinden demokrasi, barış ummamalılar. Afganistan’da özgürlük, ancak Afgan halkının hem ABD işgaline hem de Taliban egemenliğine karşı vereceği sürekli ve kararlı mücadeleyle mümkündür. ABD’nin varlığına karşı cihatçı güçlerle birlikte verilecek mücadele, kökten dinci bir mafyanın kucağına düşmek demektir.

Aynı şekilde ABD işgaline ve onun kukla hükümetine karşı mücadele vermeden Taliban’a direnmek de asla yeterli olmayacaktır. Ne işgalcilerin bombaları ne de Taliban’ın taşları Afgan kadınlarının bu onurlu direnişini engelleyebilir.

Yazan: Canan Yılmaz (29 Nisan 2009)

Yorumlar kapalıdır.