ABD Irak’tan çekiliyor mu?

Obama’nın 2008 seçim kampanyasındaki en önemli vaatlerden biri de, Irak’taki savaşı bitirmek, Irak’taki ABD ordusunu geri çekmekti. Fakat bunun nasıl, ne şekilde ve ne zaman gerçekleşeceği ise kuşkusuz belirsizdi. Aradan geçen zaman zarfında Obama’nın tek yaptığı, henüz Bush döneminde Irak hükümetiyle imzalanmış olan çekilme takvimini uygulamak oldu.

Bush döneminde planlanan bu takvime göre, 2010 yılında ABD birlikleri muhariplik görevini bırakacak, 2011 Aralık’ında ise, bütün askerlerini Irak’tan çekmiş olacaktı. Başkan seçilmesinin ardından, seçim vaatlerini bir kenara koyarak, Bush politikalarının “inceltilmiş”, “parlatılmış” bir biçimini uygulayan Obama içinse, yeni bir seçim dönemine girilmiş durumda. Bu süreçte kitlelerin beklentilerini boşa çıkaran, kitle desteği giderek düşen Obama için, yeni bir halkla ilişkiler operasyonu çerçevesinde, ABD’nin Irak işgalinin sonlandığı yaygarası koparılıyor ve Obama’nın verdiği sözü tuttuğu söyleniyor.
Oysa gerçekleşen, Bush döneminde çizilen takvim uyarınca, ABD’nin “muharip” birliklerini geri çekmesi; yani asker sayısını azaltıp operasyonları Irak ordusuna ve özel güvenlik şirketlerine devrederken, askeri ve politik olarak hegemonyasını sürdürmesi. Bugün Irak’ta 50 bin ABD askeri bulunuyor. Bu askerlerin görevi, Irak ordusunu eğitmek ve Irak hükümetinin “talebi” doğrultusunda, Irak ordusuna operasyonel destek sunmak. 50 bin askere ek olarak, önümüzdeki süreçte özel güvenlik birimlerinin sayısı arttırılacak, on binlerce paralı asker işbaşı yapacak. Öte yandan ABD, Bağdat’ta 80 futbol sahası büyüklüğündeki, dünyanın en büyük büyükelçiliğine sahip. Buna ek olarak, Irak’ın diğer büyük illerinde de konsoloslukları var. Yani ABD, Irak’ı askeri, diplomatik ve kuşkusuz ekonomik olarak, mutlak bir biçimde kontrol etmeyi sürdürüyor. Fakat değişen ihtiyaçları ve stratejisi doğrultusunda, Irak’tan çektiği askerleri, Afganistan’a ve Kolombiya’ya yönlendiriyor, olası bir İran savaşına hazırlanıyor.
Bu süreçte Irak’ta, seçimlerin ardından süregelen siyasi kriz ise varlığını koruyor. 6 ay önce yapılan seçimlerin ardından, henüz bir hükümet kurulabilmiş değil. Mart ayındaki seçimlerde, 325 sandalyeli parlamentoda, Sünnileri ve bir kısım direnişçi Şii grubu temsil eden, ABD’nin desteklediği Allavi’nin El-Irakiye hareketi 91 sandalye kazanmış, mevcut Başbakan Maliki’nin Dava Partisi ise 89 sandalye kazanabilmişti. Hiçbir partinin veya koalisyonun parlamentoda çoğunluk sağlayamadığı ortamda, ABD’nin hükümetin derhal kurulması için bastırmasına karşın, henüz bir ilerleme sağlanmış değil.
Siyasi krizin yanı sıra son iki ayda gerçekleşen bombalı saldırılarda ve ölü sayısında da önemli bir artış yaşanıyor. Her ay yüzlerce Iraklı hayatını kaybetmeye ve binlercesi yaralanmaya devam ediyor.
Kerkük’teki belirsizlik ise, iç savaş dinamiği taşıyan bir başka konu. ABD askerleri, Kerkük’teki “muhariplik” görevlerini henüz bırakmış değil. Yani kentin kontrolü, şu anda onların elinde. Arap ağırlıklı Irak ordusuyla, Kürt peşmergeler şehirde şu anda birlikte çalışıyorlarsa da; peşmergeler ve Irak ordusu arasındaki sınır anlaşmazlıkları nedeniyle, yer yer yaşanan çatışmalar, bir Kürt-Arap savaşına dönüşebilir.
İşçi sınıfı ve emekçi kitleler, Irak’ta henüz bir politik alternatif oluşturamasa da, geçtiğimiz aylarda belli başlı sendikaların, bir konfederasyon çatısı altında birleşmesi ise umut verici bir gelişme. Sendikaların temel talepleri, sendikaların yasallaşması ve devlet tarafından tanınması, kamudaki grev yasağının kaldırılması (ekonominin yüzde yetmişi kamunun elinde). İşçi sınıfının sendikal birliğinin sağlanması, emekçi halkın etnik ve dini bölünmüşlüğünün aşılmasına büyük bir katkı sunabilir ve işçi sınıfının politik sahneye çıkmasına zemin hazırlayabilir.

Yorumlar kapalıdır.