Mısır’da Haziran ayında gerçekleşen başkanlık seçimlerini Müslüman Kardeşler’in adayı Muhammed Mursi kazanmıştı. Seçimlerin ardından Mursi’nin, parlamentonun toplanması adına adımlar atması, Mursi ile Yüksek Askeri Konsey (YAK) ve Anayasa Mahkemesi arasında çekişmenin başlamasının da öncülü oldu. Bilindiği gibi, kitle seferberlikleri sonucu eski başkan Hüsnü Mübarek’in devrilmesi sonucu YAK yönetimi ele geçirmişti. İlk etapta YAK halkın görece desteğini kazanmıştı ancak kitleler taleplerinin gerçekleşmediğini görüp “İkinci devrim!” sloganıyla tekrardan Tahrir meydanını doldurduğunda bu destek de sorgulanmaya başlamıştı.
Böyle bir ortamda yapılan seçimlerde Mısır’da neoliberalizmin programını temsil eden, IMF ile eski rejim döneminden kalan anlaşmaları olduğu gibi koruma kararı alan Mursi’nin başkanlık seçimlerini kazanmasının ardından YAK, cumhurbaşkanının yetkilerini kısıtlayan bir yasanın oluşturulması yoluyla rejim içerisinde kendi gücünü perçinlemenin yollarını aramaya başladı ve ardından anayasa mahkemesinin de desteğiyle parlamentonun toplanmasını engelledi.
Çekişme nereye oturmakta?
Mısır’da kitlelerin rejimin başı Mübarek’i devirmesi rejimin topyekün bertaraf olması anlamına gelmiyordu. Mübarek’ten sonra ülkede “istikrarın” sağlanması, kitle seferberliklerinin sönümlenmesi ve “düzenin” hızlı bir şekilde tesis edilmesi için yönetime aday olan gruplar da rejimin ayakta kalan kurumları içerisinde bir alan kapma mücadelesine girişti. Seçimler ve seçimlerden sonra yaşanan bu gelişmeler de farklı çıkar gruplarının rejimin sınırları içerisinde kendilerine pay çıkarma mücadelesi olarak okunabilir.
Nereye doğru?
Belirtmek gerekir ki, bu çekişme, iki senedir Tahrir meydanını dolduran kitlelerin taleplerini sahiplenmeyen ve rejimin sınırları içerisinde “çözüm” arayan bir nitelikte. Bunun bir sonucu olarak da kitle seferberlikleri yaygınlaştıkça, bu güçler arasındaki mücadele, seferberliklerin sönümlenmesini ve “istikrarın” tesisini amaçlayan dönemsel bir uzlaşmaya bürünmekte. Mısır’da bunun göstergesi parlamento krizinin yaşandığı dönemde gelişen ve özellikle tekstil sektöründe yoğunlaşan, ücretlerde artış ve şirket kârlarının paylaşılması talepleriyle örülen grev dalgasıyla ortaya çıktı. Bu grev dalgası, ülkede yönetememe krizine karşı farklı çıkar gruplarının uzlaşmasına ve bu uzlaşının bir sonucu olarak Haşim Kandil’in başbakan atanması ve hükümeti kurmakla görevlendirilmesiyle aşılmaya çalışılmakta. Haşim Kandil’in böyle bir görev için seçilmesinin en önemli nedenlerinden biri ise siyasi kariyerinin önemli bir bölümünü teknokrat olarak geçirmesi ve Müslüman Kardeşler ile Yüksek Askeri Konsey arasında bir denge kurarak ülkedeki yönetememe krizini egemenler adına çözmeye çalışırken, görece bağımsız bir konuma sahip olmasında yatıyor. Ancak Mısır’da kitleler insanca ve onurlu bir yaşam taleplerinin gerçekleşmediğini gördükçe mücadeleyi sürdürmekte. Bu da ülkede suların bir anda durulmayacağını ve mücadelenin önümüzdeki dönemde de süreceğinin işaretini vermekte.
Yorumlar kapalıdır.