AKP’yi anlama kılavuzu: Halka verir talkını, kendi yutar salkımı!

Maliye Bakanı Şimşek’e göre işçiye kötülük mü etmek istiyorsun, maaşına zam yap! Şöyle demiş: “Siz ‘asgari ücreti 1.500 liraya çıkarttım’ derseniz, işçiye en büyük zulmü yaparsınız.” Yani işçiye iyilik yapmak istiyorsan maaşını düşük tutacaksın. Böylece AKP’nin bölgesel asgari ücret uygulaması için neden çırpınıp durduğunu, Ocak 2015’te neden asgari ücrete 58, emekli aylıklarına 24 lira zam yaptığını anlamış oluyoruz: İşçilerin iyiliği için! Şimşek boşuna, “Türkiye’de asgari ücret, Avrupa’daki 10 ülkeden [bile] yüksek” demiyor.

Yalnız bir terslik var. İşçi ne kadar az kazanırsa ona o kadar iyilik olurken, sıra patrona geldiğinde tersi oluyor. Patrona -işçinin tersine- iyilik yapılması için az değil çok kazandırılması gerekiyor. Şimşek’in, “asgari ücreti işverenin kesesinden vereceksiniz. Böyle bir şey yapılırsa ki hayalidir, öyle bir şey yok, o zaman büyük olasılıkla işçiler ya kayıt dışı çalıştırılır ya da işlerini kaybeder” demesi bundan. Yıkıcı, bölücü, münafık olmayan, zaten mevcut durumda da her iki kişiden birinin kayıt dışı çalıştığını, her beş kişiden birinin işsiz olduğunu söylemez. Bunların devletin resmi rakamları olması bir şeyi değiştirmez. Çünkü AKP tipi büyüme ve paylaşımın formül belli; işçi az, patron çok kazanacak, sonra ülkece mutluluktan delireceğiz! Deliye her gün AKP! Değme keyfimize.

Bu iyilik-kötülük meselesi bir AKP’yi anlama kılavuzu aslında. Taksim’de 1 Mayıs kutlamaları yine yasaktı. Tabii ki işçilerin güvenliğini sağlamak için, çünkü Taksim’de işçinin güvenliği yok! Türkiye’nin dört bir yanından binlerce polisin getirilmesi de bundan. Özcesi işçisini dövmeyen rejim -düşman başına- dizini döver! Ne diyelim, ayı yavrusunu severken öldürürmüş!

Hatırlayalım, AKP emeklilik yaşını 65’e çıkardığında da aynı hainler halkın aklını karıştırmaya çalışmıştı. Neymiş efendim, mezarda emeklilikmiş! Oysa görüyorsunuz, işçiye zulüm yapmamak için emeklilik yaşı 65’e çıkarılmış. Tabii iyilik biraz yarım kaldı. Kıdem tazminatı da fona devredilirse tamamına erecek. Ne demişler, iyilik yap fona devret!

Kriz mi dediniz?

Evet, kriz var ama kime var? Gerçeğin ancak yarısını gösterdiği açık olan resmi rakamlar her üç kişiden birinin yoksul olduğunu gösteriyormuş. İşsizlik almış başını gitmişmiş. Düzenli işe sahip olmak yoksul olmayı önlemiyormuş, ücretler ortadaymış. AKP hükümetleri döneminde 15 binin üzerinde işçi kazalarda ölmüş, bu bir savaş bilançosuymuş. 301 işçinin hayatını kaybettiği, Türkiye tarihinin en büyük iş cinayeti olan Soma’da ölen öldüğüyle kalmışmış. Bu bir katliammış.

Pekiyi, büyük patronlar ne halde, düşünen var mı? Türkiye’nin en karlı 100 şirketi dahi 2014 yılında sadece 47 milyar liracık kar edebildi. Zaten yedi yıldır dünyada bir ekonomik kriz yaşanıyor. Karları düşen şirketler işçiyi kapının önüne koymasın mı? Metal sektöründe olduğu gibi, risk alıp yatırım yaptığı, iş verip çalıştırdığı işçilere birde zam mı versin? Patronların karları düşerken işçilerin ücretleri düşmesin mi; yemek, yol, ikramiye paraları kesilmesin mi? İşçiler daha uzun saatler çalıştırılıyormuş; kriz olduğu gibi işçinin, emekçinin sırtına yükleniyormuş. Belirttik, mutluluğun formülü belli; işçi az, patron çok kazanacak! İnanmıyorsanız Cumhurbaşkanı Erdoğan’a kulak verin; ne dedi işçilere: “Nankörlük etmeyin!” Çalışma Bakanı Faruk Çelik ne demişti: “800 lira büyük para, asgari ücretle geçinilir!” 23 bin lira aylık maaşı olan AKP milletvekili Cumhur Ünal ne demişti: “Maaşımız yetmiyor, geçinemiyoruz, herkesin gözü bizim maaşlarda!” İşçiler için çektikleri şu acıya, fedakârlığa yürek mi dayanır? Ama gözler hala Bilal Erdoğan’ın 90 milyon dolarlık gemi filosunda. İşte bu hep AKP tipi büyüme ve paylaşımın formülünü anlamakla ilgili.

Oyumuz tabii ki…

Seçimler geldi ya şimdi hepsi işçiyi, emekçiyi kötü yola düşürme peşindeler. Vaatler, vaatler! Birde ipe sapa gelmez suçlamalar. Ağrı provokasyonuymuş, Suriye’ye savaş açmakmış, sandıkta hileymiş, otoriterleşmeymiş, hırsızlıkmış, çocukların bile canına kıymakmış, tek adamlıkmış, başkanlıkmış, din bezirgânlığıymış, yargının arka bahçe yapılmasıymış, hâkim tutuklamakmış, iç savaş rejimiymiş vs vs. Bunlar hep yalan! Gezi’de, 17/25 Aralık’ta, Kobane’de beceremediklerini şimdi seçimlerde becerme girişimleri. Proje de belli: HDP’ye yüzde 10 barajını geçirmek! Oysa en iyi HDP, baraj altında kalandır. Ne diyor Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan: “HDP barajın altında kalırsa süper olur.” Niye? Çünkü; işçiye insanca yaşayacak ücret, iş güvencesi, eşit ve hakça bölüşüm istemek, dünyada gelir adaletsizliğinin, yaşam standardının en bozuk olduğu, en çok işçinin öldüğü ülke olmayalım demek, taşeron yasaklansın, kimse aç ve açıkta kalmasın, barış olsun, demokrasi olsun, herkes fikrini özgürce ifade edebilsin, engeller, yasaklar kalksın demek, halkların, kadınların, inançların özgürleşmesini istemek bu ülkeye yapılacak en büyük zulümdür de ondan!

Oysa Türkiye’m sen, milyar dolarlık 1150 odalı AK Saray’lara, milyon dolarlık makam araçlı din âlimlerine, milyarder sayısında Avrupa ikincisi, dünya yedincisi milyarder patronlara, dünyada kişi başına en çok polisin düştüğü ikinci ülke olmaya layıksın!

Böyle mi gerçekten, canım kardeşim!?

Yorumlar kapalıdır.