Trump neden Huawei’ye taktı?

Hepimizin elinde akıllı telefon; biri iPhone, biri Samsung, diğeri Huawei veya Xiaomi. Başta sadece kuru kuru konuşmalı, onlarca tuşlu, sadece yılan oyunlu, SMS’i olan cihazlar şimdi neredeyse bizi hayata bağlayan birer soluk borusu haline geldiler.

Peki, bunun sonucunda ne oldu? Büyük şirketler trilyon dolarlık birer dev haline gelirken, biz de her anı kayıtta olan ve bunu gönüllü yapan birer Truman* haline geldik; hayatından mutluymuş gibi gözükmek zorunda olan, kendine çizilen sınırları gönüllü kabul eden birer beyaz yakalı gibi.

Yazının asıl gündemine gelirsek, Trump emperyal bir güç olarak sürdürmek istediği şovu, rakip olarak gördüğü Çin ve Çin’in en önde bayrak taşıyan teknoloji şirketi Huawei üzerinde uygulamaya başladı, yaptırım ve yasaklarla.

Huawei, sükse yaptığı son model teknolojik telefonlarının yanı sıra 5G gibi şu an çoğu batılı teknoloji şirketinin elinde olmayan bir teknolojiyi şimdiden pazarlamaya başladı. Aslında bu açıdan bakarsak, bu tip kritik teknolojilerin ülkelerin kendi tekelinde olmasını istemesi haklı bir gerekçe olabilir. Ama işin diğer yüzünde ise, emperyal ülkelerin ve onlara bağlı çok uluslu şirketlerin istedikleri anda temel haklarımızı elimizden alabileceklerini net bir şekilde göstermeleri var. Ama “ABD’de yasalar çok iyi çalışıyor, kurumlar çok iyi denetliyor” diyenlere, son Boeing 737-Max uçaklarıyla ilgili yaşanan rezaleti, FAA’nın (Federal Havacılık Kurulu) bu uçaklardaki hatayı bile bile uçurmasını hatırlatırım: 1 yılda 2 uçak düştü ve yaklaşık 300’den fazla insan öldü.

Huawei şirketi, yazılım olarak Google destekli Android, Arm tabanlı işlemciler ve birçok ABD ve Avrupa lisanslı patent kullanıyor aletlerinde. Bu tür bir yasaklamayla Huawei bunları kullanamayacak veya destek alamayacak ve eğer buna bir çözüm bulamazsa kullanıcılarının elindeki cihazlar birer tuğlaya dönecek. Bu aslında gelecek için ne kadar iyi planlı hareket etmemiz gerektiğini gösteriyor.

Bilgi teknolojileri hayatımızın her yerinde, hatta bizlerin hayatta kalmamızı idame ettiği bu günlerde, planlı bir ilerlemenin içinde bulunduğumuz sistemde olmayacağını tahmin edebiliriz. Fakat bu geçişi gerçekleştirmek için de şimdiden iktidarlardan talep edebileceklerimiz var. Öncelikle, bu tür kritik teknoloji ve iletişim sektörlerinde ticari kaygılardan uzak, kamulaştırmanın savunulduğu ve defterlerin açıldığı bir denetlemeyi istemeliyiz. Gündelik hayatlarımızda da açık kaynak kodlu ve denetlenebilen, rekabeti kâr için değil hayatlarımızı kolaylaştırması için kullanan yapıları, oluşumları tercih etmeliyiz, desteklemeliyiz.

*Truman, film stüdyosuna hapsedilmiş, gerçek (!) bir kasabada özgürce yaşadığını zanneden, ortalama yaşam koşullarına sahip bir karakter. Günün 24 saat televizyonlardan izlenmesini konu alan bu filmde, karakterimiz kendisi özgür olduğunu zannederken, aslında tamamen senaryosu belli bir hayatı yaşamaktaydı, doğduğundan beri.

Yorumlar kapalıdır.