Millet İttifakı’ndaki krizin ardından

Bağımsız ve birleşik bir emek ittifakına duyulan ihtiyaç sürüyor!

1. 3-6 Mart tarihleri arasında Millet İttifakı’nın İYİP genel başkanı Meral Akşener’in Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığına karşı çıkarak masadan kalkmasıyla yaşamaya başladığı kriz esasında Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi krizin burjuva muhalefet koalisyonunun içine sızmasının bir sonucuydu. Tüm siyasal kurumları derinden sarsan krizin resmi muhalefeti etkilememesi kaçınılmazdı. Muhalefet koalisyonunun şimdilik bu krizi aştığı ve Kılıçdaroğlu’nun adaylığı etrafında yeniden birleştiği doğruysa da, yaşananların sınıf mücadelesinin geleceğini etkileyecek bir dizi etmeni de açığa çıkardı.

2. Akşener’in masadan kalkışı her ne kadar pek çok muhalif çevre tarafından “beklenmedik” bir çıkış olarak görülmüş olsa da, onun “seçilecek bir aday” söylemiyle uzun bir zamandan beri Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı bir tutum içinde olduğu biliniyordu. Burjuva muhalefetin seçimleri kazanma şansı anketlerde artıyor gibi gözüktükçe, İYİP içindeki ve dışındaki finans ve inşaat çevreleriyle bağlantılı kesimlerin Akşener ve parti liderliği üzerindeki basıncı da artmış ve Kılıçdaroğlu’nun Beşli Çete karşıtı ve “418 milyar doları geri getireceğiz” söylemi, oligarşik kesimlerin Altılı Masa’yı dağıtmaya yönelik müdahalelerini hızlandırmıştı. Akşener’i masadan çekilmeye iten de, çoğu eski MHP’li kadrolardan oluşan ve yağmacı finans ve rant çevreleriyle bağlantılı İYİP liderliği olmuştur.

3. Başka partiler aracılığıyla devlet imkanlarından yararlanma fırsatı bulamayan ve şimdi “demokrasi” söylemiyle İYİP önderliğinde çoğunluğu oluşturan bu rantçı kesimlerin iktidar olanaklarından faydalanma hedefi, Akşener’in siyasi fırsatçılığıyla da birleşmiştir. “Ben başbakanlığa adayım” sloganıyla hareket eden Akşener, kendine hedef olarak koyduğu “birinci parti olmak” idealine zaten bagajında taşıdığı Kürt düşmanlığı sayesinde ulaşmayı ve buna yönelik olarak da AKP’den uzaklaşan ama CHP ve Kılıçdaroğlu konularında mütereddit kesimleri kendine çekme stratejisini uygulamayı yeğlemiştir. Masayı terk ederken kullandığı son derece sert ve o güne değin Altılı Masa içinde kurulan uzlaşmacı söylemin dışına taşan tutumu da siyasi oportünizmine güçlü bir destek sağlamak amacına yönelik olmuştur.

4. Başta Akşener olmak üzere İYİP liderliğinin çoğunluk kesiminin bu stratejisi iki ana noktada duvara çarptı. Bunlardan birisi görünen olandı: Akşener’in masadan ayrılmasının ardından, sadece diğer masa bileşenlerinin tabanında değil, ama bizzat İYİP tabanında büyük bir tepki oluştu. Zaten demografik, sosyolojik, ideolojik ve politik bakımlardan tamamen heterojen ve geleneksiz bir parti olan İYİP’in taraftar kitlesini birleştiren en önemli öge Erdoğan ve Tek Adam sistemi karşıtlığıydı ve Akşener’in masadan ayrılmasını onaylamayan bu kitlenin önemli bir kesimi öfkesini on binlere varan üye istifaları biçiminde açığa vurdu. Öte yandan Erdoğan’ın oligarşik politikalarından ağır yaralar alan ve Batı sermayesiyle entegrasyondan yana olan finans ve sanayi burjuvazisi, İYİP liderliğinin burjuva muhalefetin iktidar olma olasılığını zora sokan bu tutumuna karşı özellikle CHP, Deva ve Gelecek partileri aracılığıyla, masanın yeniden birliğinin sağlanması yolundaki çabaları destekleyerek tutumunu belirlemiş oldu. 6 Mart uzlaşmasının hemen ardından pek çok firmanın borsa değerlerinin yükselmesi ve uluslararası piyasalarda Türkiye’nin kredi risk priminin ve Eurobond faizlerinin düşmesi bunun göstergeleri oldu.

5. Akşener ve İYİP yönetiminin geri adım atarak masaya dönmesinin en önemli nedenleri bunlar olmakla birlikte, barış çubuğu olarak CHP’nin uzattığı İstanbul ve Ankara belediye başkanları İmamoğlu ve Yavaş’ın cumhurbaşkanı yardımcıları olmaları önerisinin Akşener tarafından bir can simidi olarak kabullenilmesi, krizin tümüyle çözülmediğine, ama şimdilik sadece üzerinin örtüldüğüne işaret ediyor. Akşener’in İmamoğlu ve Yavaş üzerindeki ısrarı sadece Kılıçdaroğlu’nu devre dışı bırakmak ve parlamentoda CHP’yi daha geri bir temsil düzeyine itmek değil, ama aynı zamanda kendi partisi etrafında toplanmış “muhalif” rantçı burjuva kesimleri ve Millet İttifakı iktidarı altında konumlarını korumak isteyen üst düzey devlet bürokrasisini fazlaca rahatsız etmeyecek bir yönetimin kurulabilmesiydi. Şimdi bu iki isim, varılan anlaşma doğrultusunda “içerden kontrol ve baskı” ögeleri olarak masaya konmuş durumda. Bütün bu çelişkiler önümüzdeki günlerde ve hatta eğer seçimleri kazanırsa Altılı Masa’nın muhtemel iktidarı sırasında da sürecek ve zamanla daha da ağırlaşacaktır. Bu anlamda burjuva muhalefet yaşadığı krizin ardından daha kırılgan bir hale gelmiş durumdadır.

6. Akşener’in masaya dönüşüyle Altılı Masa’nın “birliğinin” yeniden sağlanmış ve Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığının onlar tarafından resmen kabul edilmiş olması, geleneksel tekelci burjuvazinin yanı sıra Tek Adam rejiminden mustarip halk kesimlerce sevinçle karşılandı. Ama aynı zamanda Erdoğan iktidarından kurtulma hedefine kilitlenmiş sol harekette de bir rahatlama yarattı. HDP ve TİP başkanları Kılıçdaroğlu’na tebrik mesajları gönderdi. Biz İDP olarak işçi sınıfının ve tüm emekçi halk kesimlerinin Tek Adam rejiminden bir an önce kurtulma isteğini anlıyoruz ve destekliyoruz, ama Altılı Masa krizinin burjuva muhalefetin ne kadar dengesiz ve kırılgan olduğunu bir kez daha ortaya koyduğunu vurguluyoruz. Emekçi kitlelerin acil ve temel taleplerinin güçlendirilmesi, bu doğrultuda kitle seferberliklerinin örülmesi ve iktidara taşınabilmesi amacıyla hâlâ burjuvaziden bağımsız bir emek ittifakının oluşturulması gerektiği yolundaki görüşlerimizi koruyor ve tüm emekçi örgütlerini bu doğrultuda harekete geçmeye çağırıyoruz. Bu çerçevede, Emek ve Özgürlük İttifakı ile Sosyalist Güç Birliği bileşenleri başta olmak üzere, sosyalist partiler ve emek örgütlerinden oluşacak birleşik ve bağımsız bir siyasi seçeneğe duyulan hayati ihtiyaç varlığını sürdürüyor.

Yorumlar kapalıdır.