Alevi katliamlarının karşısında, Suriye halklarının onurlu yaşam mücadelesinin yanında

Geçtiğimiz perşembe günü, Esad destekçisi silahlı gruplar ile HTŞ önderliğindeki geçiş hükümetinin silahlı güçleri arasında şiddetlenen silahlı çatışmalar Lazkiye, Banyas, Tartus ve Cebele gibi Suriye’nin sahil bölgesinde, sivil Alevi halka dönük bir katliam ve pogroma dönüştü. Birçok kaynak henüz net bir rakam açıklayamasa da önemli kesimini sivillerin oluşturduğu, iki taraftan silahlı güçlerin de dahil olduğu, toplamda 600 ila 1500 kişinin yaşamını yitirdiği tahmin ediliyor.

Bu katliamın ana sorumlusu, Esad destekçisi silahlı gruplarla çatışmayı sivil halka dönük bir katliama dönüştüren geçiş hükümetinin silahlı güçleri ve yine geçiş hükümeti tarafından önü kesilmeyen ya da bilinçli olarak müsaade edilen mezhepçi, rövanşist gruplardır.

Alevi sivillere dönük bu katliamın tüm sorumlularının yargılanabilmesi, tırmandırılan mezhepçi gerilimin kalıcı bir şekilde sonlandırılabilmesi ise Suriye halklarının politik mücadelesini zorunlu kılıyor. Çünkü bu gelişmeler aynı zamanda, Esad hanedanlığının devrilmesinin ardından ülkede yaşanmakta olan geçiş sürecinin barındırdığı tehlikeleri de gözler önüne seriyor.

2011 yılında özgürlük ve onur talepleriyle, Esad diktatörlüğüne karşı başlayan halk isyanı rejim, bölge ülkeleri ve emperyalizm eliyle bir iç savaşa döndürülmüş ve yine bu odaklar eliyle mezhepçi çatışma kışkırtılmıştı. Bugün gelinen noktada, Esad rejiminin devrilmiş olması Suriye halklarının 2011’in taleplerine erişebilmesi adına önemli bir ileri adım olsa da iç savaş pratiğinin çok taze oluşu ve mezhepçi ayrımlar halen ciddi bir tehdit olmayı sürdürüyor.

Şara önderliğindeki “geçiş” hükümeti ise şu ana kadar “geçiş” sürecinde Suriyeli halkların, kadınların, lgbti+ların, ulusal ve dinsel azınlıkların taleplerindense kendi politik iktidarını süreklileştirme önceliği üzerinden hareket ediyor. Bu ise “geçiş” hükümetini denetimden ve kapsayıcılıktan uzak; ulusal, dinsel, mezhepsel gerilimi tırmandıran bir karaktere büründürüyor.

Yine son üç haftalık dönemde ciddi bir artış gösteren Esad destekçisi silahlı grupların eylemleri bu gerilimin tırmanmasında çok büyük bir paya sahip. Bu silahlı grupların eylemlerinin son üç haftada artış göstermiş olması ise tesadüf olmaktan uzak. Şara yönetimi kendi iktidarını pekiştirmeye çalışırken, Esad rejimi artığı bürokrasinin önemli bir bölümünü şu ana kadar yanına çekebildi. Ayrıca son dönemde, Esad oligarşisinin bazı güçlü kesimleriyle de uzlaşma çabası hız kazanmış durumda. Esadçıların önemli bir kesiminin “geçiş” sürecinin bir parçası haline gelmeye doğru ilerleyişi ise geride kalanların daha radikal bir pozisyona itilmelerini doğurdu.

“Geçiş” sürecinin barındırdığı, burada saydığımız ve burada sayamasak da başka birçok yazımızda belirttiğimiz tüm bu tehlikeler, Suriye halklarının uğruna çokça bedel ödediği özgürlük ve onur talepleri için politik mücadelesini zorunlu kılıyor. Tüm savaş suçlularının yargılanması, siyasi partilerin kurulmasının önündeki engellerin kaldırılması, Suriye halklarının, kadınların, lgbti+ların, ulusal ve dinsel azınlıkların tüm demokratik ve sosyal haklarını garanti altına alabilecek bir anayasa için Kurucu Meclis seçimlerinin yapılması gibi talepler ve bu talepler etrafında, 2011’de yaygın olan, bugün ise bazı bölgelerde yeniden oluşturulmaya çalışılan yerel komitelerin, halkın özörgütlenmelerinin geliştirilmesi bu politik mücadelenin seyrinde belirleyici olacak.

Yorumlar kapalıdır.