Boykot değil genel grev!
19 Mart’ta İmamoğlu’nun gözaltına alınmasıyla başlayan süreç, CHP’yi çoktan -ve baştan- aşmasına rağmen CHP’nin politik önderliğinde devam ediyor. Ülkenin dört bir yanından yurttaşlar 23 yıllık eskitme iktidar ve keyfi politikalarıyla olan görülmemiş onca hesap için meydanları doldurdu. Ayak sesleri çoktandır duyulan bu halk hareketi CHP’nin sandığı işaret etme sevdasına ve rejimin saldırılarına rağmen henüz bitecekmiş gibi durmuyor. Rejim yine de fişleme, gözaltı, tutuklama, şafak operasyonları, yalan haberlerle birlikte bu işi bastırmak için bayram tatilinin uzatılmasından tutun maçların bedava seyrine, emekli ikramiyelerine komik zamlar, asgari ücrete kesinlikle yapılmayacak denmesine rağmen temmuzda seyyanen zam vaadi gibi kartlarını oynadı bile. Daha şimdiden dövizi tutmak için milyarlarca dolar yakıldı.
Hiç şüphesiz bugün mücadelenin öne çıkanları öğrenciler ve gençlerdir. Günlerdir duygularımıza ve nefretimize tercüman oldular sokaklarda. Açıkça ifade edebiliriz ki rejim, işkence edip hukuksuzca tutukladığı gençlerden sonra toplumun geniş kesimlerinde meşruiyetini tamamen yitirmiş durumdadır.
Öte yandan tutuklanan İBB Başkanı İmamoğlu, yapılan cumhurbaşkanı adayı önseçiminde dayanışma oylarıyla beraber 15 milyon oy aldı. Bu seçime giden herkesin kanı altı ok diye akmasa da CHP’nin süreç boyunca örgütlediği en büyük kampanya oldu. Mevcut önderlik boşluğunda bu kadar büyük bir seferberliğin en büyük muhalefet bayrağı altında toplanması elbette normaldir. CHP’nin bu seferberliğin taleplerini karşılayamadığı ise aşikar. AKP-MHP iktidarının bir an önce çözülmesini arzulayan ve radikal eğilimler gösteren seferberliğe Erdoğan’ın inisiyatifine bırakılmış bir erken seçim çağrısı cevap veremez. Yine seferberliğin kendiliğinden örgütlediği boykota ayak uydurmak zorunda kalan CHP, buna bile sınırlar çizmekle meşgul. Bir gün ile sınırlandırdıkları ekonomik boykot, genel bir boykot bile değil alternatif tüketim ürünleri önerme şenliğidir.
Diğer yandan, rejimin saldırılarını en yoğun şekilde hisseden emekçilere hitap eden sendika ve emek örgütleri, süreci sükûnetle izlemekte. Daha sürecin başında DİSK ve KESK önderlikleri tepkilerini belirtseler de tabanlarını seferber etmeye dönük tutum almayarak CHP’ye kurumsal desteklerini sunmuş oldular. Türk-İş başkanı Ergün Atalay ise süreci tedirginlikle takip ettiklerini açıklamaktan öteye asla geçmedi. Oysa yıllardır grevleri yasaklanan, sendikal örgütlenmeleri bozguna uğratılan, ücretleri baskılanan, vergilere bağlanan ve bugünlere gelindiğinde temel yaşam koşullarını bile sağlayamayan biz işçi ve emekçileriz. Rejim ortaklarıyla beraber tüm meşruiyetini yitirse de ekonomik varlığını bize borçludur.
Altını çizmekte fayda var, bu sürecin fitilini ateşleyen gençler oldu. Akademik boykot ve ardından gelen ekonomik boykot çağrısı üniversite kampüslerinden bir uğultu halinde yükselerek ülke politikasını belirlemiştir ve asla küçümsenmeyecek etkiler yaratmıştır. Bunu telaşla marketlere koşan bakanların yüzlerinden rahatça ve keyifle okuyabiliriz. Fakat seferberliğin gidişatının belirleyicisi olacak unsur henüz sahneye çıkmamış ve usta eller tarafından sahne arkasında tutulmaya devam ediliyor. Bugün süreci ileriye taşıyabilmenin yolu zaten çok zayıf olan tüketim gücümüzü kullanmaktan öte meşruiyetini kaybetmiş rejimin yaşam damarlarını koparmaktan geçer: genel grev! Öğrenciler, gençler, kadınlar, emekçiler, emekliler hem iktidarın politikalarına duydukları öfkeyle hem de en demokratik haklarını savunmak için sokaktalar. Ancak bu mücadelenin büyümesi ve güçlenmesi için mücadeleyi işyerlerimize, fabrikalarımıza da taşımamız gerekiyor.
1 Mayıs’a giden bugünlerde sokağa inme sıra bizde! CHP’yi boykota sürükleyen gençler gibi görevimiz sendikalarımızı genel grevi örgütlemek için harekete geçirmektir. Bugün ölmeye yüz tutmuş asalak burjuvazi ve iktidar hayatı durdurmak neymiş görmeli. Fişi çekelim, şalteri indirelim, hayatı durduralım. Mücadelemizi genel grev ile büyütelim!
Yorumlar kapalıdır.