Türkiye tarihinin en büyük kırılma anlarından birinden geçerken üç büyük saldırı planı altında 1 Mayıs’a yaklaşıyoruz. Öncelikle biz işçi ve emekçilere reva görülen yoksulluk dört nala gidiyor. Türk-İş’in mart ayına dair yayımladığı rapora göre bir çalışanın yaşama maliyeti 30.617,43 TL olarak asgari ücretten yüzde 38,5 daha yüksek bir seviyeye sıçradı. Yoksulluk sınırı ise 76.922 TL! İmamoğlu operasyonunun etkisi ve elektriğe gelen yüzde 25’lik zammın ardından şu anda yaşadığımız tablonun daha beter olduğunu söyleyebiliriz. Sonuç olarak, adaletsizlik her yerde ama en çok da zenginler ile işçi ve emekçinin sofrası arasındaki uçurumda!
Her şeyi üreten biz işçi ve emekçiler olsak da Tek Adam rejimi, halkı yoksullaştırıp kaynağı zenginlere yönlendirme konusundaki saldırılarında çok başarılı. Rejim, işçilerin ürettiklerini, sevgi dolu cümlelerinden anlaşıldığı üzere Trump’a, soykırıma uğrayan Filistin halkına hicret önerecek denli ikiyüzlüleşerek İsrail’e, Avrupa Birliği’nin patronlarına ve elbette ki Türkiye’nin ultra zenginlerine veriyor. Türkiye’de yaşanan tüm adaletsizliğin temelini işte bu zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul kılma politikası oluşturuyor.
Bozuk düzen her yanı sarmış, adaletsizlik her yanda kol gezerken Tek Adam rejimi, yeni bir süreç içerisine girdiğini ilan edip gizli diplomasi yaparak temel demokratik hakları bir pazarlık kozu olarak kullanmanın derdinde. Deneyimlerimizden biliyoruz: Kalıcı ve güvenilir bir çözüm için, Kürt halkının temel demokratik haklarının garantisini kapalı kapılarda verilen sözler değil, ancak emekçiler olarak bizlerin ortak ve birleşik mücadelesi verebilir.
Bu tabloya paralel olarak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na yönelik başlatılan terör ve yolsuzluk operasyonları toplumun ezici bir kısmının nezdinde siyasi bir operasyon olarak görülüyor ve bir haksızlık olarak algılanıyor. İmamoğlu’nun haksız yere tutuklandığı 19 Mart tarihinden itibaren başlayan ve devamındaki hukuksuz tutuklamalar karşısında süren halk seferberliği, başta gençler olmak üzere toplumun geniş kesimlerini sokağa dökerek üniversitelerde, belediyelerde ve ülkede kayyum rejiminin daha da yaygınlaşmasını engelleyebilmişti. Ancak haksız yere tutuklu bulunan yüzlerce kişi halen özgürlüklerinden alıkonulmaya devam ediliyor. Tek Adam rejimi, bulduğu her fırsatta saldırılarını sürdürmek niyetinde.
Bu üç büyük saldırı planının ve adaletsizliğin var olduğu koşullarda 1 Mayıs’a giriyoruz. 1 Mayıs günü, Tek Adam rejiminin antidemokratik uygulamaları ile yoksulluğumuz arasındaki bağı kurarak işçi sınıfını sahneye çıkarmak için bulunmaz bir olanak sağlayabilir. Çünkü rejimin antidemokratik uygulamaları ile yoksullaştırma saldırıları aynı kaynaktan besleniyor. Bu yüzden, antidemokratik uygulamalara yönelik başlayan seferberliğin, bizi yoksullaştıran Tek Adam rejimi politikalarına karşı birleşik bir seferberlikle güçlendirilmesi acil bir ihtiyaç olarak önümüzde duruyor. Birleşik ve kitlesel bir 1 Mayıs’ta konfederasyon farkı gözetmeksizin tüm işçi ve emekçileri ortak bir mücadeleye çağıracak bir programın ilan edilmesi, Türkiye’deki antidemokratik, baskıcı uygulamaları sonlandırabileceği gibi, yoksulluğumuza da çare olabilir. Bunun için de konfederasyonlara iş düşüyor.
Türk-İş, ücretlerin erimesi ve kamudaki 600 bin işçiyi kapsayacak toplu iş sözleşmesi sürecinden kaynaklanan güçlü taban baskısının etkisi ile yıllar sonra ilk kez İstanbul’da 1 Mayıs’ı kutlama çağrısı yapmak durumunda kaldı. Ancak bunu yaparken de aldığı kararın mücadeleyi birleştirme ve kitleselliği artırma potansiyelini sınırlamak adına Kartal Meydanı gibi sınırlı bir alanı işaret etti. Kadıköy’e çağrı yapan DİSK ise işçi sınıfını uzun vadeli bir eylem programı etrafında seferberliğe çağırmıyor.
Oysaki 1 Mayıs’ta temel ihtiyacımız mevcut seferberliği işçi sınıfının örgütlü seferberliği ile güçlendirip kalıcı ve güvenilir bir çözüm yaratabilecek bir olanağı inşa etmekten geçiyor. Başta İstanbul olmak üzere tüm Türkiye’de konfederasyon farkı gözetmeksizin birleşik ve kitlesel 1 Mayıs’ları örmek; ücretlere her üç ayda bir enflasyon oranında zam, vergi adaleti ve örgütlenme önündeki engellerin kaldırılması talepleri dahil olmak üzere, başta belediyelere yönelik olan tüm antidemokratik uygulamaların sonlandırılmasını; Kürt halkının demokratik haklarının koşulsuz tanınmasını; gençler, belediye başkanları ve tüm siyasi tutsakların serbest bırakılmasını içeren taleplerle meydanları dolduracak bir 1 Mayıs’ı hedeflemek birincil önceliğimiz olmalıdır. Tek Adam rejiminin sona ermesi için mücadeleye; kitlesel ve birleşik bir 1 Mayıs’a!
Yorumlar kapalıdır.