Üniversite seferberliği ve ÖTK’lar üzerine

Her türden sosyal seferberliğin önünde iki önemli soru durur: Niçin ve nasıl mücadele etmeli? Genellikle kitleler niçin mücadele ettiğini; neyi istemediğini, neyi yıkmak istediğini bilir. Mevcut seferberlikte de kitleler ne için mücadele ettiğini biliyor: Halk, baskı rejiminin yıkılmasını istiyor! Öte yandan kitleler nasıl mücadele edeceğini el yordamıyla arıyor.

İmamoğlu’nun gözaltına alınması ile başlayan seferberlikte yüz binlerce sıra arkadaşımız antidemokratik uygulamalara, kayyumlara, polis saldırısına ve tutuklama terörüne karşı sokağa çıktı, boykotlar örgütledi. Ancak öğrencilerin başını çektiği seferberlik merkezi ve ortak politika ve örgütlenmelerden yoksun; çok fazla inisiyatif, örgütlenme ve dağınık öğrenci kümelenmesi söz konusu. Biz bunları bir çatı altında toplamanın, seferberliği koordine etmenin kritik olduğunu düşünüyoruz. Bunun için eldeki araçlara bakalım.

Öğrenci Temsilcileri Kurulları (ÖTK) bugünkü görevlerin altından kalkmak için işlevsel bir araç halini alabilir. ÖTK’lar 1977’de ODTÜ’deki büyük öğrenci seferberliği ile ortaya çıkmış organlardı. Daha sonra resmi olarak tanındılar, üniversite hareketi zayıfladığı oranda ise işlevsizleştiler. Dönem dönem, öğrenci seferberlikleri arttıkça gündemimize giren kitlesel örgütlenmeler olmayı sürdürüyorlar.

Sadece öğrencilerin akademik sorunlarını değil, demokratik ve sosyal sorunlarını da ele alan bir örgütlenme hem kitlesel düzeyde meşruiyet sahibi olabilir hem de öğrencilerin kendilerini ifade edebildiği, politika yapabildiği, yan yana gelebildiği zeminler yaratabilir. Bugün için somut konuşalım; pek çok üniversitede sıra arkadaşlarımız -kayda değer ölçüde başarılı- bir akademik boykot kampanyası yürüttü. Öne çıkan söylemler okuldan okula değişse de talepler aşağı yukarı belirgin ve aynı: kayyumların gitmesi! O zaman akademik boykotu yaparken kayyumlara karşı da mücadele ediyoruz. Hayatlarımıza dair her türlü kararı alma cüretini gösteren zorbaların artık bizi dikkate almalarını, söz hakkımızın olmasını ve -günün sonunda yaşadığımız ülkeyi o ülkenin emekçilerinin yönetmesini istediğimiz gibi- okuduğumuz okulu da o okulun çalışanlarıyla birlikte biz yönetmek istiyoruz. İşte ÖTK’lar bunun için bir araç olabilir. Demokratik ve akademik mücadele içerisinde istemlerimizi merkezileştirecek, öğrencilerin sesi olabilecek bir yapı… Bugünkü seferberlik pek çok okulda bu organların tartışılmasını ve yaygınlaşmasını sağladı. Bu, oldukça olumlu bir gelişme ancak yetmez. ÖTK’ların ulusal düzeyde koordine olabildiği, tüm öğrencilerin taleplerinin ortaklaştığı bir organizasyon inşa edilmeyi bekliyor.

Kalıcı kitle örgütlerinin inşasının yanında bir de sokağa, somut duruma müdahale etmeyi sağlayacak araçların önemini vurgulamalıyız. Elbette ÖTK’lar bunun kısmen aracı olabilir, ancak üniversitelerin çoğunda bu türden örgütlenmeler yok. Onun yerine seferberliğin yarattığı çeşitli inisiyatifler, örgütlenmeler var. İstanbul’da bu örgütlenmelerin buluştuğu İstanbul Üniversiteler Koordinasyonu ismiyle kurulan yapı, bütün eksikleri ve çelişkisine rağmen bu çeşitliliği merkezileştirip koordine etmek için atılmış önemli bir adım. On binlerce öğrencinin katıldığı büyük yürüyüşler, boykotlar, çeşitli eylemler merkezi bir koordinasyondan yoksun kaldıkça sönümlenecek, yolundan sapacaktır. Bu tür fiili araçları öğrenci hareketinin ihtiyaç duyduğu ve inşa edilmesi zorunlu olan ulusal düzeydeki koordinasyonun ilk adımları olarak görmeliyiz. Görevimiz, nüveleri açığa çıkan bu örgütleri geliştirmek, merkezileştirmek ve kitleselleştirmektir.

Yorumlar kapalıdır.