Gazze’de açlık ve soykırıma son!

Netanyahu’nun aşırı sağcı hükümeti, neredeyse üç aya ulaşan bir süredir Gazze Şeridi’ne insanlık suçu niteliğinde bir abluka uyguluyor, gıda, su, ilaç ve yakıt girişini engellerken ve elektriği kısıtlıyor.

Amacı, Gazze halkını açlığa mahkûm ederek nüfusu yerinden etmek ve Filistin direnişini teslim olmaya zorlamak, böylece İsrail’in 1947’de başlattığı ve bugün Trump tarafından da desteklenen etnik temizliği tamamlamaktır.

Gazze, ciddi bir insani krizle karşı karşıya. Kıtlık tehlikesi giderek artıyor. Rakamlar ürkütücü: Birleşmiş Milletler’e göre, 14 bin bebek gerekli acil gıda yardımını alamazsa ölüm riskiyle karşı karşıya kalacak. Yine aynı kuruluşa ait raporlara göre, yarım milyon kişi (Filistin nüfusunun yüzde 20’si) açlıktan ölme tehlikesiyle karşı karşıya. Dünya Sağlık Örgütü ise, İsrail’in Gazze ablukasını başlattığı Mart ayından bu yana 57 çocuğun yetersiz beslenme nedeniyle hayatını kaybettiğini bildirdi.

Netanyahu ve etnik temizlik

Siyonist İsrail rejimi, Mart ayında ateşkesi bozarak bombardımanlara yeniden başladı ve yeni bir saldırı planın parçası olarak 18 Mayıs’ta “Gideon’un Arabaları Operasyonu” olarak adlandırılan harekâtı başlattı.

Soykırımcı Netanyahu, bu yeni saldırının Gazze topraklarını ele geçirmek amacıyla yapıldığını ve kesinlikle geri çekilmeyeceklerini söyledi. Siyonist parlamentonun bir komitesinde yaptığı konuşmadaysa şu ifadeleri kullandı: “Her geçen gün daha fazla evi yıkıyoruz ve Gazzelilerin geri dönebilecekleri hiçbir yer kalmadı. Kaçınılmaz tek sonuç, Gazzelilerin Gazze Şeridi’nden göç etme arzusu olacaktır.”

13 Mayıs’ta, yeni askeri operasyonu duyururken yaptığı açıklamadaysa şöyle dedi: “Gitmelerine imkân tanıyacak bir plan ve yönetim kurduk, ancak bizim açımızdan tek sorun şu: Onları kabul etmeye istekli ülkelere ihtiyacımız var. Şu anda da bunun üzerinde çalışıyoruz… Eğer gitme imkânı sunarsak, %50’den fazlası gider, hatta bence çok daha fazlası. Ve o zaman artık Hamas kalmaz.”

Amaç oldukça açık: Gazze’nin tamamının kontrolünü ele geçirmek, Filistin halkını topraklarından ve evlerinden sürmek ve Gazze Şeridi’ni, Trump’ın da duyurduğu gibi, bir tatil beldesine dönüştürmek.

Dünya çapındaki baskı, İsrail’i asgari düzeyde insani yardıma izin vermeye zorladı

Filistin halkını Gazze’de açlıktan ölmenin eşiğine getirdikten sonra, Netanyahu çok sınırlı miktarda insani yardımın girişine izin vermek zorunda kaldı. 19 Mayıs Pazartesi ile 23 Mayıs Cuma günleri arasında, yaklaşık 385 kamyon dolusu gıda, ilaç ve diğer ihtiyaç malzemeleri bölgeye giriş yaptı. Ancak bu yardımların çoğunun ihtiyaç sahibi Gazzelilere ulaşması gecikti. Ayrıca bu miktarlar oldukça yetersiz kalıyor. Örneğin ateşkes döneminde günde 600’e kadar insani yardım kamyonu bölgeye giriş yapabiliyordu. Ve bugün halen yüzlerce kamyon sınırda bekletiliyor.

İsrail hükümetinin bu tutum değişikliği insani nedenlerle olmadı. Bu, soğukkanlı ve hesaplanmış bir karar olup, farklı hükümetlerin oluşturduğu baskıdan kaynaklandı. Keza Netanyahu bunu bizzat itiraf etti: “Dünyadaki en iyi dostlarımız, İsrail’i desteklediklerini bildiğim senatörler geliyor ve bana diyorlar ki: Sana Hamas’ı yok etmek, kesin zafer kazanmak için her türlü yardımı vereceğiz. Silah, BM Güvenlik Konseyi desteği… ama artık açlık görüntülerinin (Gazze’den) elimize ulaşmasını istemiyoruz.”

Acımasızlığıyla bilinen aşırı sağcı Maliye Bakanı Bezalel Smotrich ise şöyle dedi: “Gazze’ye, sivillere bile, tek bir gram yiyecek göndermemeyi mi tercih ederim? Muhtemelen.” Ve ekledi: “Hepimizin hissettiği öfke ve acıyı derinden anlıyorum. Gerçek şu ki, tüm rehineler teslim edilene kadar bir damla su bile göndermemeliyiz. Ama bunu yaparsak, dünya bizi savaşı derhal durdurmaya zorlar ve kaybederiz.”

Kitlesel seferberlikler hükümetlerin İsrail üzerindeki baskısında belirleyici oldu

Birçok uluslararası örgütün büyük bir insani felaketin kapıda olduğunu belirten sayısız deklarasyonu, dünya çapında, özellikle Avrupa’da, protesto hareketlerini yeniden ivmelendirdi. Bu çağrılar, on binlerce kişinin kendi hükümetlerine karşı ve Filistin halkının mücadelesine destek vermek için sokağa çıktığı Nakba’nın 77. yıldönümüyle de birleşti. 10 Mayıs’ta Madrid’de 80 binden fazla kişi sokaklara çıkarak İsrail’e silah satışının durdurulmasını ve İsrail’le ilişkilerin kesilmesini talep etti. 18 Mayıs’ta Hollanda’nın Lahey kentinde sokaklara çıkan 100 bin kişi hükümetin İsrail’e verdiği desteği sona erdirmesini istedi. 17 Mayıs’ta ise Londra’da yaklaşık yarım milyon kişi Filistin için seferber oldu.

Fransa, Kanada ve Birleşik Krallık, 19 Mayıs’ta yayımladıkları bir bildiriyle Siyonist rejimin yeni askeri saldırısını kınayarak ateşkes çağrısı yaptı. Aylarca İsrail’i destekledikten sonra ikiyüzlü bir şekilde “Gazze’deki insani acının seviyesi tahammül edilemez boyutlarda” dediler. Ortak açıklamada şu ifadeler yer aldı: “Eğer İsrail yeni askeri saldırıyı durdurmaz ve insani yardım üzerindeki kısıtlamaları kaldırmazsa, buna karşılık olarak daha somut adımlar atacağız.” Bu açıklamadan kısa süre sonra Birleşik Krallık hükümeti, İsrail ile sürdürdüğü serbest ticaret anlaşması müzakerelerini askıya aldı. Diğer 18 ülke ise Gazze Şeridi’ne yönelik yardımların derhal ve tam kapsamlı olarak yeniden başlatılmasını talep etti.

Avrupa ya da diğer bölgelerdeki kapitalist hükümetler İsrail’i insanlık adına değil, kitlesel seferberliklerin yarattığı basınç ve bu seferberliklerin kendi rejimlerinde yaratabileceği potansiyel krizler nedeniyle eleştiriyor.

İsrail’de politik kriz sürüyor

Bu arada İsrail’de savaşın sona erdirilmesi ve Filistin direnişinin elindeki rehinelerin geri iadesi talepleriyle düzenlenen protestolar her gün artarak devam ediyor. Bu kitlesel eylemler, durmak bilmeyen bir politik krizin zeminini oluşturuyor.

Eski Başbakan Ehud Olmert’in 4 Nisan’daki bir röportajında İsrail’in “tarihinin en ciddi krizini” yaşadığını söylemesi tesadüf değil. Yine Olmert, 21 Mayıs’ta yaptığı bir başka açıklamada ise, “İsrail’in şu anda Gazze’de yaptıkları savaş suçuna çok yakın” ifadelerini kullandı.

Olmert’in sözleriyle neredeyse eş zamanlı olarak, emekli asker, milletvekili ve Demokratlar partisinin lideri Yair Golan da İsrail’de büyük yankı uyandıran açıklamalarda bulundu: “Akıllı bir ülke sivillerle savaşmaz, bebekleri öldürmeyi bir eğlenceye dönüştürmez ve bir halkı sürmeyi hedef olarak belirlemez.” Ve ekledi: “İsrail, Apartheid dönemindeki Güney Afrika gibi bir parya devlete dönüşme yolunda ilerliyor.”

Olmert, Golan ve Netanyahu hükümetine muhalif diğer siyasetçiler, Netanyahu kadar Siyonist ve Filistin karşıtı olsalar da, dünya genelindeki soykırım karşıtı protestolar ve İsrail içindeki yoğun hükümet karşıtı gösteriler, Siyonizm içerisinde ciddi bir politik krize yol açıyor ve bu durum farklı siyasi çelişkileri ve ayrışmaları açığa çıkarıyor. Golan, Olmert, Benny Gantz ve benzerleri, başarısız olmuş iki devletli çözümü savunanlar arasında yer alıyorlar ve Filistin direnişiyle nasıl mücadele edilmesi gerektiği konusunda Netanyahu ve aşırı sağcı bakanlarından yöntem ve tempo açısından ayrılıyorlar.

Filistin direnişine destek için dünya çapındaki seferberliği büyütelim

İUB-DE (İşçilerin Uluslararası Birliği – Dördüncü Enternasyonal) olarak diyoruz ki, Gazze’deki etnik temizlik ve işgal girişimini yenilgiye uğratmak için dünya çapında seferberlik sürdürülmeli, Filistin halkı ve direnişi desteklenmelidir.

15 Haziran için, yirmiyi aşkın ülkeden örgütlerin çağrısıyla “Gazze’ye Yürüyüş” planlanıyor. Bu yürüyüş, insani yardımın ve Filistin halkına yönelik her türlü desteğin serbestçe ulaştırılabilmesi için kuşatmanın kırılması ve Refah Sınır Kapısı’nın açılması talepleriyle, Mısır ile Gazze sınırına doğru gerçekleştirilecek.

İUB-DE olarak bu yürüyüş çağrısına katılıyoruz ve aynı gün, aynı taleplerle tüm dünyada bu yürüyüşün desteklenmesi için birleşik ve kitlesel dayanışma eylemleri düzenlenmesi çağrısında bulunuyoruz. Bu çerçevede, sınır kapılarının derhal açılmasını, gıda, ilaç, yakıt ve suyun girişinin sağlanmasını ve elektrik enerjisinin yeniden verilmesini talep ediyoruz.

İUB-DE olarak dünya çapındaki tüm hükümetlere, özellikle de Filistinliler için neredeyse hiçbir şey yapmayan Kuzey Afrika ve Ortadoğu rejimlerine İsrail ile siyasi, diplomatik, ticari, kültürel ve akademik tüm ilişkilerini kesmeleri çağrısında bulunuyoruz. Ve özellikle Arap hükümetlerini Gazze ve Batı Şeria’daki Filistin direnişine silah ve kaynak desteği sağlamaya çağırıyoruz.

Derhal ateşkes ilan edilmeli, İsrail ordusu Gazze, Batı Şeria, Suriye ve Lübnan’dan tamamen çekilmelidir! Trump ve Netanyahu eliyle yürütülen etnik temizlik planlarını da ABD ve İsrail’in Yemen’e yönelik bombardımanlarını da reddediyoruz! İsrail ve Trump’ın insani yardımı askeri kontrol altına alma ve özelleştirme planlarına karşı çıkıyoruz!

Filistin’in özgürlüğünü savunan aktivistlerin ABD ve Almanya’da olduğu gibi, yasa dışı olarak gözaltına alınmalarını ve sınır dışı edilme tehditleriyle karşı karşıya bırakılmalarını kınıyoruz! Tek, laik, demokratik ve ırkçı olmayan bir Filistin için. Nehirden denize özgür Filistin!

Yorumlar kapalıdır.