Silahlara veda mı?
Aylar önce Bahçeli’nin sürpriz çıkışı ile kamuoyuna taşınan, öncesinde “devlet” ile Abdullah Öcalan arasında yürütülen görüşmelerle altyapısının oluşturulduğu anlaşılan süreç, ilk somut sonucunu yarattı.
PKK, Öcalan’ın çağrısına yanıt verdi ve kongresini toplayarak; silahlı mücadeleyi bırakma kararı aldığını, örgütsel varlığına son vereceğini ilan etti. Ülke tarihinin son kırk yılına kabaca atılacak bir bakış dahi silahların susması anlamına gelebilecek bu gelişmenin önemini anlamaya yeter. Çatışmasızlığın bir imkân olmaktan çıkıp kalıcılaşması halinde yaşadığımız coğrafyadaki sınıflar mücadelesinin seyrine irili ufaklı birçok etkisi olacaktır. Orta ve uzun vadede bu etkilerin olumlu olacağını söylemekte beis yok.
Evet, ortada halen detaylarını bilemediğimiz ve nihayete ermemiş bir müzakere var ama fesih kararını sadece bu güncel sürecin bir çıktısı olarak görmek yanıltıcı olur. Kürt siyasi hareketi on yıllardır atmak istediği bir adımı atmak için elverişli konjonktürü bulduğunu düşünmekte ve bu adımı atmakta da kararlı görünmektedir.
Uzun zamandır hedeflenen bu geçişin şimdi daha mümkün hale gelmiş görünmesi, şüphesiz ki Ortadoğu’daki güç dengelerinin değişmekte oluşu ile doğrudan alakalı. Fakat yaşananları “emperyalizmin buyruğu” veya “AKP’nin zorlaması” gibi Kürt siyasi hareketinin aktörlüğünü hiçe sayan savlarla açıklama girişimleri yersizdir. Tıpkı fesih kararını, hareketin programatik çizgisinde dramatik bir kırılmaya tekabül ediyormuşçasına yapılan “teslimiyet” vurgulu değerlendirmelerin de yersiz oluşu gibi.
Bu süreçle Kürt halkının ulusal demokratik talepleri son bulacak değildir. Nitekim Kürt siyasetinin de böyle bir iddiası yok. Karşılaştığı imha, inkâr ve asimilasyon saldırıları karşısında bir asırdan fazla süredir birçok silahlı isyan, kitlesel seferberlik ve mücadele aracı yaratmış, bu mücadele içerisinde sayısız yöntem denemiş olan Kürt halkı, kendi kaderini tayin hakkını eline alacağı güne değin yeni araç ve yöntemlerle mücadelesini sürdürecektir.
Uzun zamandır devlet ile Abdullah Öcalan arasında görüşmeler yapıldığını biliyor ve devlet tarafından da atılması yönünde söz verilmiş adımlar olduğunu tahmin ediyoruz. Şüphesiz ki bu, taraflar arasında tüm detaylarıyla üzerinde mutabık kalınmış ve artık geriye sadece uygulanması kalmış bir takvimin işlediği anlamına gelmiyor.
Kürt siyasi hareketi uzunca zamandır mücadele yöntemlerini değiştirmesini mümkün kılacak bir fırsatı kollar ve mevcut konjonktürü de aradığı o fırsat olarak değerlendirmeye yönelirken, olanca despotluğu ile rejim, sürece hem bölgesel gelişmelerin zorlaması, hem de iktidarının devamı için tüketecek başka barutu kalmadığı için yöneliyor.
Tarihin bir ironisi ile karşı karşıyayız. Ülkenin bir siyasal demokrasi çölünü andırdığı koşullar içindeyken, demokratikleşme ile dolaysızca bağlı olması gereken barış sürecine girileceğini ilan etmek baskıcı karakteri su götürmez olan Tek Adam rejimine düşüyor. Haliyle süreç çelişkilerle yüklü ve kırılgan.
Nitekim PKK kendisi için atılması en zor adımı attı ancak rejimin sahipleri süreci hayli ağırdan alıyor ve yarı yolda sabote etmeyeceklerinin de hiçbir garantisi yok. Süreç ilerlediği müddetçe, onu yürüten rejim tarafından kendisini tahkim etme yönünde araçsallaştırılmak isteneceği de kesindir. Bu uğursuz hedefe imkânlar ölçüsünde mani olmanın yolu ise pratikte silahlı çatışmanın sona ermesine “istemezük” demekten başka anlam ifade etmeyen marazi çıkışlar yapmak olamaz.
Gün; Kürt halkının meşru ulusal demokratik taleplerine sonuna kadar destek olmanın, aralanan kapının tüm emekçiler ve ezilenler için siyasal demokrasi kanallarını genişletecek şekilde açılmasını zorlayacak talepler etrafında seferber olmanın günüdür.
Elbette Kürt ulusal sorununun kalıcı çözümünün ulusal ve demokratik taleplerle diğer sınıfsal taleplerin iç içe olduğu emek eksenli devrimci, enternasyonalist ve sosyalist bir programın kitleleri saracağı günlerin gelişini beklediğini unutmadan, bu gerçeği her zeminde dile getirerek.
Yorumlar kapalıdır.