ABD: “Çalınmış topraklarda kimse kaçak değildir!”

ABD, devlet şiddetinin ve ona karşı mücadelenin yükseldiği bir haziran ayını geride bıraktı. Göçmenlere adeta savaş açan Trump, Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza Dairesi (ICE) aracılığıyla ülkenin birçok kısmında göçmen avına çıktı. Sokaklarda esen ICE terörü, Trump’ın görevdeki birinci yılında 1 milyon göçmeni sınır dışı etme hedefinden kaynaklanıyor. Bu hedef doğrultusunda evler, işyerleri, kiliseler gibi alanları basan ICE; aileleri ve akrabaları birbirinden koparıyor. Bu saldırılar karşısında ABD’nin güneyindeki Kaliforniya eyaletinde 6 Haziran tarihinde büyük ve kendiliğinden bir seferberlik patlak verdi. Bu bölge İspanyolca konuşan göçmen işçi sınıfının yoğun olarak yaşadığı bir bölge olması sebebiyle ICE’nin hedefindeydi. Bölgenin yine bu özellikleri ICE karşısında direnişi tetikleyen dinamikleri de barındırıyor.

Eyaletin en büyük şehri Los Angeles’ta bir kasaba ve nüfusunun ezici çoğunluğu Latin olan Paramount’ta başlayan seferberlikte göçmen işçiler; ailelerini, akrabalarını ve iş arkadaşlarını korumak için iş bıraktılar ve işyerlerini bloke ettiler. Bunun ardından devlet şiddetine karşı meydanları dolduran göçmen emekçiler işyerlerinden ve yaşam alanlarından başlayarak ICE’nin ilgası, bölgeyi derhal terk etmesi ve gözaltına alınanların da derhal serbest bırakılması talebini yükselttiler. Bu seferberlik herhangi bir halk hareketi değil, çünkü hem işyerlerinin, hatta iş arayanların bekledikleri amele pazarlarının hedef alınması doğrudan işçi sınıfına karşı bir saldırı saldırı anlamına geliyor hem de göçmen emekçilerin verdiği cevabın işyerlerinden ve emekçi mahallelerinden başlaması eylemlerin bir işçi sınıfı isyanı olarak karakterize etmemize sebep oluyor. Bu kendiliğinden eylemlerin sınıfsal niteliğini gösteren önemli olaylardan bir diğeri de ülke çapında 2 milyon üyesi olan Hizmet Çalışanları Uluslararası Sendikası’nın (SEIU) Batı yakası başkanı David Huerta’nın da eylemlere katıldığı için polis tarafından elektroşok silahıyla vurulduktan sonra gözaltına alınmasıydı. Huerta, sendika üyelerinin müdafaası için katıldığı bir eylem gerekçesiyle gözaltına alındı. Yani seferberliğin başından itibaren emekçiler sendikaları ile beraber seferber oldular. Eylemlerde sendikaların yanı sıra Toplum Öz Savunma Koalisyonu* gibi çeşitli göçmen topluluklarının özörgütleri de önemli bir rol oynadı.

Eylemlere ulusal muhafızları ve ABD emperyalizminin eli kanlı deniz piyadelerini bölgeye göndererek cevap veren Trump yönetimi, bu müdahalesiyle Kaliforniya eyalet yönetimini de baypas etmiş oldu. Kitle hareketinin buna cevabı ise Trump’ın doğum gününe denk gelen 14 Haziran tarihinde tarihi bir eylem çağrısında bulunmak oldu. Ülke çapında 5 milyon insanın katıldığı tahmin edilen ve “Krallara Hayır!” şiarıyla düzenlenen eylem yalnızca ICE karşıtı talepleri kapsamıyordu. Filistin’de devam eden soykırımı kınayan eylemde özellikle kamu emekçilerine yönelik işten çıkarma saldırılarının durdurulması ve lgbti+ haklarının savunusu gibi taleplerle, Trump’ın politikalarının yol açtığı birçok hoşnutsuzluk gündemdeydi. İlk günden beri Filistin ve Meksika bayraklarıyla sokağa inen göçmen işçiler dikkatleri çekerken, ulusal çaptaki “Krallara Hayır!” seferberliğinin Boston ayağında ise aynı güne denk gelen Onur Yürüyüşü ile bu seferberlik birleşti. Bu gibi çok olumlu işaretlerin yanında ulusal çaptaki seferberliğe bazı sendikalar katılsa da Kaliforniya’daki düzey yakalanamadı. Yine de Trump’ın göçmen düşmanı programının emek hareketinin gündemine girmesi oldukça kritik. Göçmen emekçilerin dinamik ve militan hattı, sadece ICE karşında değil, aynı zamanda Amerikan işçi sınıfının geri kalanının Trump karşısındaki mücadelesinde de belirleyici bir rol oynayabilir.

*30’dan fazla yerel grubun bir araya gelerek oluşturduğu koalisyon; ICE operasyonlarını izlemek ve komşuları uyararak sınır dışı etmeleri engellemek için bir araya gelen bir taban örgütlenmesi.

Yorumlar kapalıdır.