Bir düzen trajikomedisi: “Ama kopuktu kopuktu zincir, olduramadım…”

Özkan Uğur’un Olduramadım isimli şahane şarkısının başlıktaki repliği, “Ne yaptım ne ettimse olduramadım” diye devam eder. Olduramaz çünkü zincir kopuktur! Zincir koptu mu şarkının devamında dediği gibi, “Bıktım usandım bu hataları tekrarlamaktan. Onun bunun adına film olmaktan. Özendim bezendim her seferinde. Bu defa acaba olur mu diye?” bir kısırdöngü içine yuvarlanıverilir! Kıssadan hisse, olduramamak ama doğmamış çocuğa don biçmek misali zorlamaya devam etmek çürüyen kapitalizmde bir düzen trajikomedisidir.

Türkiye’de iktidarın uzun süredir olduramadığı ve eskisi gibi yönetemediği bir sır değil. Erdoğan-Bahçeli ikilisi, kendilerince en ideal formülü oldurmak için on yıldır sistemin ayarlarıyla oynuyor. Eskiler bilir, televizyonda ses-görüntü gidince sağına soluna vurulurdu. Erdoğan-Bahçeli ikilisi de bir nevi bu yöntemi uyguluyor. Lakin oyun hamuruna dönmüş siyasal sistem (rejim) yine de bir türlü dikiş tutmuyor. Ne yapıp ne etseler de olduramıyorlar! Oldurmaları da mümkün değil. Çünkü iktidarın politik eklektizmi ve izlenimciliği bir yana, konu Türkiye’de geçse de, sorunun kaynağı ve çözümü salt Türkiye ile sınırlı ve ilgili değil. Her kapitalist rejim kendi zamanının ruhuna (sınıf mücadelesine) uygun lider ve iktidarları tarih sahnesine çıkarır. Ne eksik ne fazla; Erdoğan-Bahçeli ikilisi de, adına Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen siyasal sistem de bu dönemin ruhunun (sınıf mücadelesinin) ürünleri.

Hiç şüphesiz çözümsüz değiliz ama buraya nasıl ve niye geldik kısmına değinmeden olmaz! 2008 dünya ekonomik krizi, artçıları ve tetiklediği yeni depremler ile 17 yıldır aşılamayan küresel bir yıkım tablosu yarattı. İklim ve sağlık krizleri ekonomik ve siyasi krizler ile iç içe geçerek sadece mevcut siyasal sistemleri yıkan değil, insan uygarlığını ve bütün bir gezegeni tehdit eden bir dinamik oluşturdu. Erdoğan-Bahçeli ikilisinin müteahhitliğini üstelendiği Türk tipi Bonapartizmin güncel sürümü işte bu küresel yıkım dinamiğinin bir sonucu.

Hatırlayalım! Dünyada ve Türkiye’de bu noktaya gelinmesinin ana motivasyonu sermayenin “bal tutan parmağını yalar” düsturu ile sinekten yağ çıkarma adına bütün dünyada bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler diyerek neoliberal karşıdevrimi dizginsiz sahaya salmasıydı. Özelleştirmelerle eğitimden sağlığa, ulaşımdan belediyelere kamusal hizmetlerin özel ve paralı hale getirilmesi başlangıç noktası oldu. Eşzamanlı olarak toplumsal-politik örgütlülük paramparça edildi. Bu yıkıma iman etmiş sermaye ve temsilcisi düzen partilerinin dışında hak arama, sorgulama, denetleme, katılım, yönetim gibi özörgütlenme girişim ve inisiyatifleri neredeyse imkânsız hale getirildi. Sözüm ona devletler küçüldü, iktisadi ve sosyal alanlar tamamen piyasanın insafına terk edilir oldu. Doğal olarak, hepimizin çok iyi bildiği üzere, devletleri anonim şirket gibi yönetme dönemi iddia ve furyası başladı. Trump şov şimdilik bu kapitalist Amok koşusunun zirvesi!

Lakin ortaya çıktı ki devlet sadece işçi sınıfı için, emekçiler için, ezilen ve sömürülen kesimler için iktisaden küçülmüş. Batamayacak kadar büyük denilen şirketlerin kamuya ait yüz milyarca dolarlarla kurtarılması ama sıra işçiye, emekliye, yoksula geldiğinde bir lira harcamadan dahi kaçınılması kârların özelleştiği, zararın toplumsallaştığı bir sınıfsal eşitsizlik gerçeğini ortaya koydu. Kısaca vergiyi asıl olarak emekçi halktan toplayan ama aslan payını sermaye için harcayan bir mekanizma! Bugün sadece Erdoğan-Bahçeli ikilisinin değil düzen muhalefetine mensup tüm partilerin Türkiye’ye sunduğu program özü itibarıyla budur. Bu deveyi havuduyla yutma kapitalist sömürü programları nedeniyle tüm dünyada ve Türkiye’de sermaye ve emeğin bölüşüm eşitsizliği tarihi bir eşiğe ulaşmış durumda.

Kuşkusuz gelir bölüşümünün bu denli bozulduğu, toplumsal servet eşitsizliğin bu derece arttığı, sömürünün inanılmaz derinleştiği bir toplumsal düzen kaçınılmaz olarak demokratik hak ve özgürlüklerin de emek aleyhine gerilemesine yol açtı. Burjuvazi kendi mezar kazıcılarına tabii ki demokrasinin d’sini bile koklatmayacak tarih bilincine sahip. O yüzden diyoruz ki, kapitalizm hakkında konuşmayan demokrasi hakkında konuşmasın! Çözüm için zemin ve hareket noktası, antikapitalist program ve mücadelede…

Yorumlar kapalıdır.