Sefalet ücretlerine karşı ortak mücadele örülmeli!

Yaklaşık 4 milyon memurun ve 2,5 milyon memur emeklisinin 2026 ve 2027 yılları arasındaki çalışma koşullarını belirleyecek 8. Dönem Kamu Toplu Sözleşme görüşmeleri 28 Temmuz itibarıyla Çalışma Bakanlığı ile yetkili sendikalar arasında başladı. Kamu emekçilerinin mücadeleci kesimlerinin başını çeken öğretmenlerin tatilde olduğu ağustos ayında yapılan görüşmelerin tarihi kasten bu şekilde tercih ediliyor. Tek Adam rejimi bu sayede kamu emekçilerinin mücadeleci kesimlerinin seferber olmasını engellemeyi hedefliyor. Aileleri de hesaba katıldığında 20 milyondan fazla insanı ilgilendiren görüşmelerde memur kesiminin adına üç sendika görüşmeleri yürütüyor. Memur-Sen’in yanında Kamu-Sen de görüşmelerde yer alırken, Birleşik Kamu-İş ise görüşmelere ilk kez katılıyor.

Rejimin eli kamu işçisinden sonra memurun sofrasında

4668 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununa göre ağustos ayının ilk iş günü başlaması gereken görüşmeler, Çalışma Bakanı Vedat Işıkhan’ın yurtdışı gezi planları gerekçe gösterilerek kendi koydukları yasanın belirlediği tarihten önce başladı. Yalnızca görüşmelerin başlangıç tarihi gibi konularda değil, grev hakkı gibi en temel meselelerde dahi mevcut yasalara uymayan Tek Adam rejimi kısa bir süre önce maden işçilerinin grevini “milli güvenliği tehdit” gerekçesiyle yasaklamıştı. Kamu Çerçeve Protokolü’nde (KÇP) sendikal bürokrasi ile kol kola kamu işçilerini sefalet koşullarına mahkûm eden Tek Adam rejimi şimdi de memurların sofrasını küçültmek peşinde.

Enflasyonla mücadeleyi işçi ücretlerinin baskılanmasıyla eşanlamlı hale getiren iktidar ve patronlar cephesi, son dönemde Türkiye işçi sınıfının önemli sektörlerinin TİS süreçlerinde de bu planlarında başarıya ulaştı. Tüpraş’ın ardından, ağustos ayının başında, tabandaki tüm basınca rağmen kapalı kapılar ardında imzalanan KÇP TİS’i ise bunun son örneği oldu.

600 bin işçiyi ve dolasıyla ailelerini de kapsayan KÇP süreci, rejimin kendi yanına çektiği sendikal bürokrasi kesimlerince işçi iradesinin nasıl gasp edildiğinin ve işçilerin nasıl sefalet zammına mahkûm edildiğinin önemli bir örneği. Masaya yüzde 90 artış talebiyle oturan Türk-İş ve Hak-İş bürokrasisi ilk altı ay için yüzde 24, ikinci altı ay içinse günlük 50 lira artı yüzde 11 zam sözleşmesine imza atarak konfederasyonların ilgili sendikalarına üye işçilerini yarı yolda bıraktı.

Bunu yaparken de sefalet zammını kabul etmeyen, insan onuruna yaraşır bir ücret ve yaşam talep eden işçilerin azmini ve ısrarını zaman zaman “göstermelik” eylemlerle sahneye çıkarsa da planlı bir eylem programı hazırlamaktan bile isteye kaçındı. Kapalı kapılar ardında iktidarla birlikte süreci sündürmeyi hedeflerken, sendikalı olmanın getirdiği en temel hak olan grev hakkının yasaklanmasına karşın da yasaklara karşı birleşik mücadele arayışı yerine iktidarın düşük ücret politikasına biat etmeyi tercih etti.

Şimdi 8. Dönem Kamu Toplu Sözleşme görüşmeleri başlayan kamu emekçileri için KÇP süreci önemli dersler barındırıyor. Tabii ki sadece kamu emekçileri için değil, iktidarın ve patronların krizi kendilerine fatura etmeye çalışması karşısında bir çıkış arayan tüm emekçiler ve sendikal bürokrasinin irade gaspına karşı sendikalarını nasıl bir mücadeleyle dönüştürebileceklerini arayan tüm işçiler için.

İşyerlerinden başlayan ve kamu kurumlarını saran bir seferberliğe ihtiyaç var

Geçtiğimiz yıllarda kamu emekçilerinin taleplerini hiçe sayan ve alım gücünün düşmesine sebep olan rejim ile göbekten bağlı Memur-Sen, tabandan gelen yoğun tepkiler üzerine bu sözleşme döneminde talepleri yüksek bir orandan açıklamak zorunda kaldı. 2026 yılı için yüzde 88, 2027 yılı için ise yüzde 46 oranında zam talep eden Memur-Sen’in bu taleplerinin arkasında durmayacağını kamu emekçilerinin büyük bir kısmı geçmiş deneyimlerinden ötürü biliyor. Memur-Sen ve Kamu-Sen’in rejimin dayatmalarını kabul etmeyip imza atmadığı koşulda bile süreç rejimin kontrolündeki Hakem Kurulu’na gidecek. Bu durumda da yine rejimin istediğinin gerçekleşmesi olasılığını kamu emekçileri ve emeklileri geçtiğimiz dönemden hatırlıyor.

7. Dönem TİS’in bilançosu ortada: Özellikle büyük şehirlerde barınma krizinin de etkisiyle darboğazda olan memurların maaşları yoksulluk sınırının altında kalırken, memur emeklilerinin aylıklarında ise durum daha da vahim ve açlık sınırının altında. Kamu emekçilerinin ve memurlarının rejimin saldırıları ve onunla göbekten bağlı sendika bürokratlarının kesin gözüyle bakılan ihaneti karşısında yapmaları gereken şey ise, Birleşik Kamu-İş ve KESK gibi konfederasyonlar ile birlikte ama onları da aşan bir güç oluşturmak. Kamu emekçileri KÇP’den gerekli dersleri çıkarmalı ve sendikal bürokrasinin rejim ile tabiri caizse “al gülüm ver gülüm” yapmasına müsaade etmemeli. Kamu emekçileri ancak konfederasyon farkı gözetmeksizin birleşik bir mücadele platformu yaratabilirse grevli gerçek bir toplu sözleşme hakkını elde edebilir ve bu yolla taleplerini kazanabilir.

Yorumlar kapalıdır.