Son aylar, ağırlaşan ekonomik koşullara ve emek düşmanı politikalara karşı işçilerin farklı sektörlerde çok sayıda eylem ve direnişine sahne oldu. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde gerçekleşen kitlesel grev ve eylemler, belediye işçilerinin ücret adaletsizliğine ve güvencesizliğe karşı gösterdiği kararlılığı ortaya koydu. Hemen ardından kamu işçileri toplu iş sözleşmesi sürecinde düşük zam tekliflerine karşı alanlara çıktı; Ankara başta olmak üzere birçok şehirde kamu emekçilerinin talepleriyle düzenlenen kitlesel basın açıklamaları ve yürüyüşler, süregelen memnuniyetsizliği alanlara taşıdı. Diğer yandan, işçiler Temel Conta, Queen Tarım, Toros Tarım, Digel Tekstil, GM Teknik, DYO Boya gibi çeşitli işyerlerinde sendikal hakları ve ücretleri için mücadeleye geçti. Bütün bu örnekler, iktidarın ve patronların dayatmalarına karşı işçilerin mücadele iradesine ve kararlılığına işaret ediyor. Ancak mücadeleler parçalı ve yalıtılmış bir karakter taşıyor.
Bu eylemlerin birleşik ve kalıcı bir mücadele hattına dönüşememiş olmasının en büyük nedenlerinden biri, sendikal konfederasyonların pasif ve dağınık tutumları. Türk-İş, DİSK ve Hak-İş gibi büyük konfederasyonlar, işçilerin yaşadığı yoksullaşmaya, hak gasplarına ve güvencesizliğe karşı ortak bir eylem planı ortaya koymuyor. Hatta mevcut tüm mücadele dinamiğine rağmen, ortak açıklama yapıp yerellerde kendi eylemlerini örgütledikleri 2024 sonbaharının bile gerisine düşmüş durumdalar.
Ortak mücadele perspektifi eksik
2025 yılı başında belirlenen 22.104 TL’lik asgari ücret, yılın ortasında tüm temel harcamalara gelen zamlar ve yüzde 70’i aşan gıda enflasyonu karşısında hızla eridi. Türk-İş verilerine göre Haziran 2025’te açlık sınırı 22.000 TL, yoksulluk sınırı 75.953 TL idi. Buna rağmen temmuz ayında asgari ücrete herhangi bir zam yapılmadı. Temmuz ayında ise yoksulluk sınırı 89.768 TL’ye çıktı. Diğer yandan, turizm sektörüne yönelik çıkarılan yasa ile haftalık çalışma süresinin 45 saatin üzerine çıkarılması sonucunda emekçilerin temel haklarına açık bir saldırı gerçekleşti.
Bu tablo tesadüf değil; emekçilere dönük sistematik bir saldırı politikasının sonucu. İktidarın uyguladığı neoliberal ekonomi politikaları, özellikle Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in yürüttüğü “enflasyonla mücadele” programı adı altında doğrudan ücretleri baskılıyor; kamu kaynaklarını sermayeye aktarırken faturayı emekçilere kesiyor. Zamlar, vergiler, hayat pahalılığı aralıksız sürerken; iş cinayetleri artıyor, önlem alınmıyor. Emekçilere, emeklilere, memurlara sefalet ücretleri dayatılıyor; sendikalaşma hakkı çiğneniyor, grevler engelleniyor. Tüm bu saldırılar karşısında konfederasyonların örgütlü ve kararlı bir tutum sergileyememesi, işçi sınıfını daha da yalnızlaştırıyor.
İktidar bu pervasızlığı tam da buradan alıyor: işçi sınıfının örgütsüzlüğünden, mücadelelerin birbirinden kopukluğundan, sendikal konfederasyonların eylemsizliğinden… En önemlisi de sosyalist hareketin ve sendikal yapıların ortak mücadele perspektifi ve iradesi ortaya koyamamasından. Her konuda aynı fikirde olmak şart değil; ancak mevcut iktidarın derinleştirdiği ekonomik ve siyasal yıkım karşısında acil talepler etrafında bir araya gelinememesinin vebali büyük! Enflasyona ezilen ücretler, gasp edilen haklar, artan iş cinayetleri karşısında ortak bir eylem hattı örülemedikçe saldırılar daha da artıyor.
Emek ittifakı için ortak zemin
Türkiye’de emek hareketinin ve sosyalist hareketin önünde acil bir görev duruyor: mücadeleleri birleştirmek, ortak talepler etrafında eylem birliği oluşturmak, iktidarın ve sermayenin karşısında bir emek ittifakını gecikmeden hayata geçirmek.
Ücretler ve emekli aylıkları derhal yoksulluk sınırının üzerine çıkarılmalı; kamu kaynakları patronlara değil, emekçilere ayrılmalı; sendikalaşma, grev, gösteri ve örgütlenme haklarına yönelik tüm baskılar derhal son bulmalıdır. Ancak bu talepler etrafında kurulacak bir emek ittifakı, iktidarın işçi ve emekçilere dönük politikalarına gerçek bir karşı güç oluşturabilir. “Kurtuluş yok tek başına”lar, “Birleşe birleşe kazanacağız”lar artık sadece birer slogan değil, örgütlü bir sınıf hattının politik rehberleri olmak zorunda. Bağımsız sınıf hattını güçlendirecek bir politik perspektif, niyet ve iradeyi örgütleme görevi en acil görev olarak karşımızda!
Yorumlar kapalıdır.