Gazze abluka altında: emperyalist soykırımın iki yılı

Gazze’ye yönelik soykırımcı saldırının ikinci yılı, emperyalizmin ve onun Siyonist öncüsünün bitmek bilmeyen barbarlığını bir kez daha gözler önüne seriyor. İki yıldır süren aralıksız bombardıman, aç bırakma ve sistematik yıkım Filistin halkının iradesini kıramadı; aksine, tüm ezilen insanlık için bir direniş meşalesi gibi yükselen sarsılmaz bir kararlılık yarattı. Bu, küresel sınıf mücadelesinin kritik bir cephesi; kapitalizmin denetim arzusunun vahşi sömürgeci şiddet olarak nasıl vücut bulduğunun çıplak bir örneği.

Gazze’deki yıkım tahayyül edilemez boyutlarda. Batılı emperyalist güçler tarafından silahlandırılıp desteklenen sömürgeci devlet, bilinçli olarak bir enkaz ve çaresizlik yaratıyor. Okullar, hastaneler, evler -yaşamın bütün dokusu- sistematik biçimde yok edilmekte. Filistin halkı, bu cehennemin ortasında bile acılarının mimarlarıyla alay edercesine direniyor. Onların özgürlük mücadelesi, kapitalist sömürüye ve emperyalist tahakküme karşı verilen küresel mücadeleyle doğrudan bağlantılı. Gazze’deki soykırım; savaş, mülksüzleştirme ve kendi kaderini tayin hakkının bastırılmasıyla varlığını sürdüren küresel sistemin doğrudan bir sonucu.

Washington’dan Brüksel’e Batılı güçler, bu vahşetin tarafsız gözlemcileri değil, aktif suç ortaklarıdır. Siyonizme verdikleri siyasi ve askeri destek, ablukadaki rolleri ve propagandaları, sömürgeci projeyi hesap verilebilirlikten koruyor. Demokrasi nutukları atarken bir apartheid rejimini silahlandırıyor, insan haklarından bahsederken toplu katliamlara gözlerini yumuyorlar. Bu ikiyüzlülük, sermaye birikimini ve küresel hegemonyasını sürdürmek için önüne çıkan her şeyi yutan emperyalizmin temel özelliği.

Filistin direnişi, tüm farklı biçimleriyle, uluslararası işçi sınıfının ve özgürlük arayışında olan tüm halkların en ulvi ideallerini somutlaştırıyor. Kuşatılmış Gazze sokaklarından işgal altındaki Batı Şeria’ya adalet çağrısı yankılanıyor ve giderek büyüyen uluslararası dayanışmayla güçleniyor. Bu mücadele sınır tanımıyor! Her işçi ve ezilenin bilmesi gereken bir gerçek var: Filistinlileri bağlayan zincirler, bizleri de esir etmeye çalışan zincirlerdir.

Bu tarihsel dönemeci, burjuva diplomasisinin kısır bakışından değil, devrimci ideolojinin sarsılmaz netliğinden kavramalıyız. Filistin’in kurtuluşu; emperyalizmin çöküşü ve kapitalizmin yıkılışıyla ayrılmaz bir bütündür. Gazze’nin direnci, insan ruhunun bastırılamaz gücünün kanıtıdır; en karanlık anlarda bile devrimin tohumlarının atıldığını gösterir. Filistin için verilen mücadele, sömürgeci baskı ve kapitalist sömürüyü geride bırakacak bir gelecek içindir. Bu gelecek, enternasyonal sosyalist dayanışmanın ateşiyle şekilleniyor.

Dayanışmanın talepleri açık: İsrail’i her kurumda tecrit edin; insansız hava aracı üreten fabrikaları kapatın; İsrail çıkarına askeri seferberliği yasaklayın; işgalden kâr eden şirketlerin varlıklarına el koyun. Bu konuda tarafsızlık söz konusu olamaz; ya ezilenin yanındasınızdır ya da ezenin. “İki devlet” yanılsamaları ve kapalı kapılar ardındaki anlaşmalar; ABD, Avrupa ve Körfez’i imparatorluğun aracısı haline getiren kapitalistlere hizmet ediyor. Tek adil sonuç, herkesin eşit haklara sahip olduğu bir Filistin ve mültecilerin yıllardır inkâr edilen geri dönüş hakkının tanınmasıdır. Bu vizyon emperyalistleri korkutuyor; bu yüzden bunu “aşırılık” olarak yaftalıyorlar. Oysa asıl soru şu: Adalet için ayağa kalkmak mı daha aşırı, yoksa Gazze’deki toplu katliamı onaylamak mı?

Yorumlar kapalıdır.