20 Kasım, Birleşmiş Milletler tarafından Dünya Çocuk Hakları Günü olarak kabul edilmiş bir tarih. Bugün, 1989’da imzalanan Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin yıldönümü nedeniyle, çocukların temel haklarını korumayı ve ihlalleri gündeme getirmeyi amaçlıyor. Ancak ne yazık ki, dünya genelinde ve Türkiye’de çocuk hakları ihlalleri hâlâ yaygın bir sorun. Özellikle çocuk işçiliği, yoksulluk ve eğitim sistemindeki çarpıklıklar, milyonlarca çocuğun yaşamını tehdit ediyor.
Dünya çapında çocuk hakları ihlalleri, çatışmalar, yoksulluk ve iklim değişikliği gibi faktörlerle derinleşiyor. Ancak en yaygın ihlallerden biri çocuk işçiliği. UNICEF ve ILO’nun ortak raporlarına göre, 2024 itibarıyla dünyada yaklaşık 138 milyon çocuk işçiliği yapıyor; bu çocukların 54 milyonu sağlık, güvenlik veya ahlaki gelişimlerini tehlikeye atan tehlikeli işlerde çalışıyor. Ekonomik krizler nedeniyle çocuk işçiliğinde artış söz konusu. Sahra Altı Afrika ve Asya’da yoğunlaşan bu sorun, çocukların eğitim hakkını elinden alıyor ve fiziksel-ruhsal gelişimlerini engelliyor.
Türkiye’de de çocuk hakları ihlalleri her geçen gün daha da derinleşiyor. Bu ihlaller, çocuk işçiliğinden çocuk yoksulluğuna, eğitim, oyun ve sağlık haklarının ihlal edilmesine kadar geniş bir yelpazede karşımıza çıkıyor. Derinleşen ekonomik kriz, yaygınlaşan yoksulluk çocukları okuldan kopmaya, çalışmaya ve sokakta risk altında yaşamaya sürüklüyor.
Türkiye’de çocuk işçiliği, ekonomik kriz, yoksulluk ve eğitim sistemindeki sorunlarla iç içe geçmiş bir gerçeklik. Çocuk işçiliği, çocukların eğitim, sağlık hakkını engellerken fiziksel, zihinsel ve duygusal gelişimlerini de engelliyor. 4857 Sayılı İş kanuna göre 15 yaşından küçük çocukların çalıştırılması yasakken, Türkiye’de yaşayan çocukların yüzde 16,67’si çalışıyor. Yani her 6 çocuktan 1 tanesi çocuk işçi. Çocukların çoğu tarımda, sanayide ve hizmet sektöründe çalışıyor. Türkiye’de iş kazaları sonucunda her gün çocuk işçiler hayatlarını kaybediyor. İSİG Meclisi’nin raporları, bu alanda en çarpıcı verileri sunuyor. Son 10 yılda en az 742 çocuk işçi hayatını kaybetti; bu ölümlerin çoğu önlenebilir iş kazalarından kaynaklanıyor. 2024-2025 eğitim-öğretim yılında ise en az 72 çocuk işçi öldü. Bu ölümlerin yüzde 28’i tarım sektöründe gerçekleşti, ancak İSİG’e göre çocuk işçiliği kırsaldan kentlere kayıyor: Ekonomik kriz ve pandemi, kentsel yoksulluğu artırarak çocukları Organize Sanayi Bölgeleri’ndeki güvencesiz işlere sürüklüyor. AKP’li yıllarda ise en az 978 çocuk çalışırken hayatını kaybediyor.
MESEM sömürüsü
Türkiye’de çocuk işçiliğinin en tartışmalı unsurlarından biri MESEM’lerdir. Çocukları örgün eğitimden koparan, ucuz işçi gücü olarak sermayeye sunan MESEM’ler, Mili Eğitim Bakanlığı’na bağlı bir projedir. Staj adı altında çocukları çalışmak zorunda bırakan bu proje ortaokul mezunu 15-17 yaş arası çocukları kapsamaktadır. MESEM’ler zorunlu eğitim kısalttığı gibi aynı zamanda eşitsizliği derinleştirmekte ve çocuk işçiliğinin yasallaştırılmasının da önünü açmaktadır. Sermayeye karşılıksız emek sağlama aracı olan MESEM’ler, iş kazalarının artmasına da neden olmaktadır. Bu kazaların artmasının en temel nedeni ise güvenlik eksikliği ve denetimsizliktir. İSİG Meclisi, MESEM’leri “kitleselleştirilmiş çocuk işçilik sistemi” olarak tanımlıyor: 2016’dan beri Çıraklık Eğitim Merkezleri’nin devamı niteliğinde, 505 bin 18 yaş altı çocuğu kapsıyor. Raporlara göre, MESEM’lerle birlikte son bir yılda en az 15 çocuk hayatını kaybetti. 17 yaşındaki Alperen Enes Ünal inşaatta, 14 yaşındaki Arda Tonbul metal fabrikasında MESEM altında hayatını kaybeden çocuklardan sadece iki tanesi. Çocukları eğitim hakkından koparan, işçileştiren, yaşam hakkını tehlikeye sokan, ihmale ve istismara açık hale getiren MESEM’ler kapatılmalıdır.
Çocuklar ve derin yoksulluk
Derin Yoksulluk Ağı, çocuk işçiliğinin temelinde yatan en büyük nedeni yoksulluk olarak açıklamaktadır. Raporlarına göre, derin yoksulluk “kronik sosyal dışlanma ve eşitsizlik” olarak tanımlanıyor; bu durum çocukların eğitim, sağlık ve barınma haklarını doğrudan etkiliyor. Yoksulluk derinleştikçe çocuklar en temel hakları olan eğitim hakkından yararlanamamaktadır. Bununla birlikte okul terkleri artmakta, çocuklar yaşamlarını devam ettirebilmek için ya merdiven altı atölyelerde güvencesiz uzun saatler ucuza çalıştırılmakta ya da her türlü istismara açık olan sokakta çalışmaya itilmektedir. TEPAV bünyesinde yapılan bir çalışmada, 2 milyon çocuğun derin yoksulluk içinde yaşadığı gösterilmektedir.
Bugün, çocukların var olan haklarının ne kadar tehdit altında olduğunu hatırlamak ve bu ihlalleri görünür kılmak için bir fırsattır. Türkiye’de her yıl onlarca çocuk çalışırken ölüyorsa, bu bir “kaza” değil, yapısal bir sorundur. Küresel olarak da milyonlarca çocuk, oyun oynamak, öğrenmek ve güvende olmak yerine üretimin en ucuz işgücü parçası olarak görülüyor.
Çocukların yeri atölye, sokak ya da güvencesiz iş sahaları değil; okul, oyun alanı ve güvenli yaşam alanlarıdır. Mücadelemiz bunun içindir.
Yorumlar kapalıdır.