Belçika ve Avrupa’yı saran grev dalgası
Belçika, İtalya, Portekiz ve Fransa’da hükümetlerin uyguladığı kemer sıkma politikalarına karşı işçi sınıfının büyük ölçekli seferberlikleri ve grevleri yaşanıyor. Bu grevler tekil olaylar değil; aksine hükümetlerin “Yeniden Silahlanma Planı” adı altında kamu harcamalarını keserek askeri harcamaları artırma, büyük kapitalistleri (özellikle metalurji ve otomotiv sanayisini) krizden kurtarma ya da dış borcun ödenmesini garanti altına alma saldırılarına karşı Avrupa işçi sınıfının geliştirdiği bir tepki niteliğinde. Bu politikalar, geçtiğimiz yıllarda Yunanistan’ı ve İspanya’yı Troyka’nın baskısı ve 2008-2009 krizinden sonra bankalara verilen kurtarma paketleri altında ezmişti.
2025 yılında kriz daha da derinleşti. Donald Trump’ın kapitalist ve emperyalist hegemonyayı sürdürme adına başlattığı karşı saldırı AB ile gerilimlere yol açtı ve AB hızla geri adım attı. 21 Ağustos’ta Trump ile Von der Leyen arasında imzalanan anlaşma, AB’nin enerji, askeri ve ticari anlamda ABD’ye bağımlılığını pekiştirerek, Avrupa Birliği’nin “kâğıttan kaplan” olduğunu bir kez daha gösterdi.
Bu koşullar altında ise Avrupa’nın işçi sınıfı ve yoksullaşmış halk eli kolu bağlı beklemiyor; kemer sıkmaya dayalı bütçe planlarına karşı mücadele ediyor. Belçika, Fransa, İtalya ve Portekiz’deki büyük ve tekrar eden grevler, Avrupa’yı hareketli bir aralık ayına doğru götürüyor.
Belçika: Aşırı sağcı hükümete karşı tarihi grev ve seferberlikler yükseliyor
Belçika’da, Avrupa Parlamentosu seçimleriyle aynı zamanda yapılan 9 Temmuz 2024 seçimlerinde büyük oy bölünmeleri nedeniyle hükümet kurmak zorlaştı ve yedi ayı aşkın süre boyunca geçici bir başbakan görevlendirildi. Seçimlerde Yeni Flaman İttifakı (N-VA) yalnızca yüzde 16 oy aldı ve 150 sandalyenin sadece 24’ünü kazanabildi, buna rağmen birinci parti oldu.
3 Şubat 2025’te rejim nihayet bir hükümet kurmayı başardı ve aşırı sağcı N-VA lideri Bart De Wever başbakan olarak atandı. Bunun için aralarında Hıristiyan demokratların, Flaman Sosyal Demokratların ve Reform Hareketi’nin de bulunduğu dört partiden oluşan (partilerin renklerinden dolayı bu ismi alan) “Arizona” adlı bir koalisyon kuruldu.
Belçika üç bölgeden oluşuyor: Felemenkçe konuşulan 6,7 milyon nüfuslu Flandre bölgesi; Fransızca konuşulan 3,7 milyon nüfuslu Valonya bölgesi ve 1,2 milyon nüfuslu çok dilli Brüksel. N-VA, Flaman milliyetçisi aşırı sağın bir parçası olup Giorgia Meloni, Avrupa Parlamentosu Milletvekili Marion Maréchal ve Çekya Cumhurbaşkanı Petr Fiala ile birlikte Avrupa’daki “Muhafazakârlar ve Reformcular” birliğinin müttefiki. N-VA’nın programında Flandre’nin bağımsızlığı ve ayrılması yer alıyor. Son yılların ekonomik krizi, ekonomik gücün Valonya’dan Flandre’ye kaymasına neden oldu. Belçika, AB ülkeleri arasında en yüksek borca sahip ilk 5 ülke arasında ve kamu borcu GSYİH’nin yüzde 100’ünün üzerinde. Dolayısıyla, aşırı sağcı hükümette kemer sıkma ve kesinti politikaları gündemin merkezinde.
Son yılların en büyük grev dalgasına doğru
13 Şubat’ta yeni hükümetin emeklilik reformu girişimine karşı ilk genel grev başladı. Reform, emeklilik yaşını 2025’te 65’ten 66’ya, 2050’ye kadar ise 70’e çıkarmayı ve demiryolu işçileri, polis ve askerlerin özel emeklilik planlarını kaldırmayı hedefliyordu. Bu reformla işçiler üzerinden yılda 3 milyar avro tasarruf edilmesi amaçlanıyordu.
Grevin ilk günü tren işçilerinin büyük katılımıyla gerçekleşti; çalışanların üçte ikisi iş bıraktı. Havayolu taşımacılığında büyük katılım nedeniyle uçuşların yüzde 40’ı iptal edildi. Brüksel’de sayısı 30 bin ile 50 bin kişi arasında değişen büyük kitleler sokağa çıktı.
27 Şubat’ta ikinci grev dalgası yaşandı; özellikle eğitim emekçilerinin üçte biri seferberliğe katıldı. Hükümet buna, 500 eğitim emekçisini işten çıkararak yanıt verdi. Almanya’da yaşanan kriz nedeniyle Audi’nin Brüksel’deki fabrikasında 4 bin işçiyi işten çıkarma kararı aldığı otomotiv sektörü işçileri de eylemlerde öne çıktı; işçiler protesto amacıyla 200 aracın anahtarına el koydu.
31 Mart’ta üçüncü grev gerçekleşti ve en kitleseli bu oldu: Demiryolu, havayolu, eğitim ve kamu idaresinin genelinde büyük katılım sağlandı. O gün izinli olan askerler ve polisler bile eylemlere katıldı.
Hükümetin talepleri karşılamaması ve kemer sıkma ısrarı öfkeyi büyüttü. 14 Ekim’de son 40 yılın en büyük seferberliği düzenlendi ve ülke çapında 140 binden fazla kişi sokağa döküldü. 7 Eylül’de de 110 bin kişi Filistin’le dayanışmak ve İsrail’in gerçekleştirdiği soykırıma karşı durmak için yürümüştü.
2026 bütçesinin onaylanmasına karşı grevler geri dönüyor
Kasım sonunda Bart De Wever, 2026 bütçesini onaylatmak için Kral Philippe’ten 50 gün ek süre istemişti. Bütçenin gecikmesi, koalisyon partileri içindeki çatlakların derinleşmesinden kaynaklanıyordu. Tartışmalar özellikle KDV artışı ve sosyal yardımlardaki kesintiler üzerine yoğunlaştı. Sonunda, 24 Kasım’da, yani o gün başlayan üç günlük genel grevin ilk günü koalisyon, işçi karşıtı bir kemer sıkma planı üzerinde uzlaştı.
24 Kasım günü toplu taşıma durduruldu. 25 Kasım’da idari personel, hastaneler, postacılar ve eğitim çalışanları greve katıldı. 26 Kasım’da ise özel sektörün de katılımıyla ülke çapında grevler ve kitlesel yürüyüşler gerçekleşti.
Aşırı sağcı Bart De Wever hükümetinin sunduğu ve savunduğu bütçe; emeklilik, sosyal yardımlar, sağlık, eğitim ve kültür alanlarında 2030’a kadar 10 milyar avro kesinti öngörüyor. Amaç, ülkenin yüksek kamu borcunu ödemek. Başbakan, “Bütçemiz yapısal olarak açık veriyor; radikal önlemler almıyorsan iktidarda olmaya layık değilsindir,” diyerek planı savundu. İşçi sınıfında büyük öfke uyandıran bu ifade, İtalya’da Meloni veya Arjantin’de Milei gibi yeni aşırı sağcı hükümetlerde de karşımıza çıkan bir ifade.
Yeni bütçe; işçilerin ve emeklilerin maaşlarının enflasyona göre endekslenmesini dondurarak ücret kaybını yüzde 41’e varan oranlara çıkarmayı hedefliyor. “İşe dönüş” planı ile uzun süreli raporlu 100 bin işçinin zorla işine döndürülmesi, muayene ücretlerinde ek katkı payı artışları, gaz üzerindeki özel vergilerin yükseltilmesi planlanıyor. Koalisyonun devamlılığını sağlamak için genel KDV artışı kaldırılmış olsa da oteller, spor ve kültür etkinlikleri, kamp alanları ve hava yolculuğunda KDV artışı yapılacak. “Arizona hükümeti” ayrıca öğretmenlerin çalışma saatlerinin artırılmasına, üniversite eğitim masraflarının yükseltilmesine ve yakıt vergilerinin artırılmasına da bütçede yer veriyor
Diğer Avrupa hükümetlerinde olduğu gibi Belçika hükümeti de işçi sınıfına yönelik bu tarihi kesintileri hayata geçirmeye çalışırken, bir yandan da savunma harcamalarında keskin bir artış hedefliyor. NATO’nun GSYİH’nin yüzde 2’si hedefine 2029 yerine 2025’te ulaşmak için bütçeye ek 4 milyar avro aktarılacak.
En büyük sendika konfederasyonu olan Belçika Genel Emek Federasyonu (FGTB) ve hükümeti eleştiren Belçika İşçi Partisi (PTB), Bart De Wever’in parlamentoda anlaşma sağlanamaması halinde istifa tehdidiyle dayatmaya çalıştığı, işçilerin arkasından yapılan aldatıcı pazarlıklara boyun eğmeden ve geri adım atmadan hükümeti yenmek için bir mücadele planı yapmaya hazır olmalıdır. Belçika’daki bu seferberlikler Avrupa’yı saran genel grev dalgasıyla birlikte artarak devam etmelidir.
Avrupa’yı saran yeni bir grev dalgası
Belçika’daki büyük grevler kendinden menkul eylemler değil. Eurostat’a göre hükümetlerin politikaları nedeniyle AB nüfusunun yüzde 21’i (93,3 milyon kişi) 2024’te yoksulluk veya sosyal dışlanma riski altındaydı. Ama bu hükümetler, savaş makinelerini beslemek için savunma harcamalarını 800 milyar avro artırmaya hazırlanıyor.
Fransa’da Başbakan François Bayrou tarafından sunulan, 44 milyar avroluk kesinti ve iki resmi tatilin kaldırılmasını öngören 2026 bütçe planı 10 Eylül’de binlerce kişinin sokağa dökülmesiyle protesto edildi. François Bayrou yerine, yine kemer sıkma planlarını sürdüren Sébastien Lecornu göreve geldi. 18 Kasım’da tüm sendika konfederasyonlarının çağrısıyla ülkenin büyük şehirlerinde genel grev ve eylemler gerçekleşti; bir milyonu aşkın kişi sokağa çıktı. 2 Aralık’ta yaklaşık 32 bin kişinin Paris’te sokağa çıktığı ve ülkenin farklı yerlerinde 150 eylemin düzenlendiği bir başka grev gerçekleşti.
İtalya’da 28-29 Ekim genel grevi, aşırı ağcı Georgia Meloni göreve geldiğinden beri seferber olan ve şu anda kemer sıkma uygulamalarının yanı sıra Gazze ve Filistin’le dayanışmak ve İsrail’in uyguladığı soykırıma karşı çıkmak için eylemlerini sürdüren İtalyan işçi sınıfının mücadeleci ruhunu gözler önüne serdi. 3 Ekim’de mücadeleci USB ve CGIL sendikalarının “her şeyi durdurma” çağrısında bulunduğu büyük grev ve tarihi protestolar sırasında, iki milyondan fazla kişi, Gazze’ye insani yardım götüren Küresel Sumud Filosu’na müdahale edilmesini protesto etmişti. 28-29 Ekim seferberlikleri öğrenci hareketinin de güçlü katılımıyla gerçekleşti. CGIL çağrıdan çekilip 12 Aralık’ta kendi genel grevine hazırlanacağını duyursa da grev günleri oldukça etkiliydi.
Portekiz’de, Demokratik İttifak-AD (PSD/CDS) hükümeti, Chega ve patron örgütlerinin desteğiyle Troyka’nın yeni emek reformu müdahalesinden bu yana işçilere yönelik en büyük saldırıyı yürütüyor. Bu reformlarla düzensiz çalışma saatleri dayatmayı, işçiler için iş güvencesini ortadan kaldırmayı, işten çıkarmaları kolaylaştırmayı, “iş ilişkilerini modernleştirme” gibi sahte bir argümanla deneme sürelerini uzatmayı, güvencesizliği kurumsallaştırmayı ve tam esneklik, düşük ücretler ve sürekli güvencesizliğe dayalı bir iş ilişkileri modelinin önünü açmayı hedefliyorlar. Aylarca süren felç ve müzakerelerin ardından CGTP ve UGT sendikaları 11 Aralık için genel grev çağrısı yapmak zorunda kalarak, Avrupa’yı kasıp kavuran grev dalgasına katıldı.
Avrupa işçi sınıfının ve yoksullaştırılmış halklarının bu büyük yanıtları; hükümetlerin gerici silah sanayine milyonlar aktaran bütçelerini geri püskürtmek için sürmeli ve genişlemelidir. 11 Aralık Portekiz ve 12 Aralık İtalya grevleri başarılı olursa bu hükümetleri durduracak ve işçilerin, öğrencilerin, kadın ve lgbti+ hareketlerinin yeniden örgütlenmesinin önünü açacaktır. Bu grev ve seferberlikler, “nehirden denize Özgür Filistin” talebini yükselten milyonlarca aktivistin desteğiyle birlikte, Trump’ın emperyalist karşı saldırısına, AB’nin işbirlikçiliğine ve aşırı sağcı, liberal ya da sosyal demokrat hükümetlerin işçi sınıfının kazanımlarını yok etme girişimlerine karşı mücadelenin yolunu göstermektedir.
3 Aralık 2025
Yorumlar kapalıdır.