“Serap artık özgür, bu feminist hareketin kazanımlarından biri oldu”

Yedi yıllık evliliği süresince fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kalan Serap Avcı, hayatını savunduğu için bir yıldır tutuklu yargılanıyordu. Davanın son duruşmasında Serap meşru müdafaada sınırın aşılması sebebiyle cezaya yer olmadığı kararıyla tahliye edildi. Bu karar, benzer davalar için emsal olabilecek önemli bir kazanım. Davayı yakından takip eden ve Serap’ı süreç boyunca yalnız bırakmayan Serap İçin Feministler grubundan Evrim Gürenin ile konuştuk.

Söyleşi: Serenay Sevimli

Serap ile tanışmanız, dava sürecine dahil olmanız nasıl gerçekleşti?

Serap’la tanışmamız, yedi yıllık evliliği boyunca sistematik şiddete uğradığını Mor Çatı’ya anlattığı mektupla oldu. 17 Nisan’ı 18 Nisan’a bağlayan gece onu balkondan atmaya kalkan, öldürmekle tehdit eden kocası Yasin’in elinden kurtulmak için, ölmemek için öldürmek zorunda kaldığını, bu sebeple “eşi kasten öldürme” suçundan Bakırköy Cezaevi’nde olduğunu anlatıyordu mektupta. Burada Necibe Yolcu’dan bahsetmek istiyorum. Necibe de tıpkı Serap gibi ölmemek için öldürmek zorunda kalmış bir kadın. 21 yıl boyunca şiddet gördüğü kocasını, engelli çocuğuna da şiddet uygulayınca hayatta kalmak için bıçaklamış ve 20 yıl hapis cezasına çarptırılmış. Serap koğuşa geldiğinde ona “Benim gibi geç kalma; kadınlara, feministlere yaz” diyerek mektup yazmaya yönlendirmiş onu. Bu mektupla beraber feministler hızlıca bir araya gelip Serap Hayatta Kaldığı İçin Hapiste kampanyasını başlatarak dava sürecine dahil olduk.

Serap tüm bu 7-8 yıl boyunca neler yaşamış, hangi kaygılarla ilişki içinde kalmaya devam etmiş, biraz bahseder misiniz?

Aslında altı duruşma boyunca gördük ki Serap’ın evliliği boyunca yaşadıkları kadınlar için maalesef bilinmeyen bir şey değil. Yine şiddet dolu ilişkilerde, evliliklerde kalmaya devam eden her kadının hikâyesiyle de çok benzer. Serap evliliği boyunca sistematik olarak fiziksel, psikolojik, ekonomik şiddet görmüş. Tanık olduğu şiddet sebebiyle çocuğu 2 yaşından beri konuşamıyor. Boşanmaya her karar verdiğinde ise kocası Yasin tarafından ailesinin başına gelebileceklerle, çocuğunu bir daha görememekle tehdit edilmiş. Serap’ın maruz kaldığı sistematik şiddeti duruşmalarda karşı tarafın tanık beyanlarında bile görmek mümkündü. Yasin’in Serap’a sürekli şiddet uyguladığı; ardından barışmak için hediyeler, çiçekler aldığı, onu yemeğe çıkardığı anlatıldı. Karşı tarafın avukatlarının anlatılanlara yorumu ise “Yasin ne kadar sevgi dolu, iyi bir insan. Bakın Serap mutlu olsun diye çiçek almış” oldu. Feministler olarak bizler çok iyi biliyoruz ki erkekler uyguladıkları şiddet sonrasında kadınlara hediye alır, pişman olduklarını söyler, bunun bir daha yaşanmayacağına dair sözler verir, affedilmek isterler. Erkekler kadınları şiddet gördükleri evliliklerden, ilişkilerden çıkıp kendi hayatlarını kurmasınlar diye bu şiddet döngüsü içinde tutarlar. Sistematik şiddet diye anlattığımız şey tam da bu aslında.

Uzun yıllardır kadın cinayetlerini, hayatına sahip çıkan kadınları ve cinsel saldırı davalarını feministler kolektif takip ediyor, kampanyalar yapıyor. Bu mücadele sayesinde haksız tahrik indirimin tartışılmasından erkek şiddetinin artık töre, namus, aşk cinayeti olarak tanımlanmamasına, duruşma salonlarında sistematik erkek şiddetinin başından sonuna tüm boyutlarıyla tartışılmasına dek birçok kazanım elde ettik.

Altı duruşmayı da sadece avukatlarla değil, isteyen her kadının katılabileceği bir kampanya grubuyla takip ettiniz. Bu süreci nasıl örgütlediniz? Feminist dava takibi derken ne kastediyorsunuz? Bu yöntemin dava sonucuna bir etkisi oldu mu sizce?

Duruşmaları, duruşmalara çağrılarını, savunmanın politik çerçevesini, basın metinlerini, basın ile iletişimi vb. bütünlüklü üzerinde durarak, düzenli toplantılar yaparak ve her adımda birlikte karar vererek kolektif örgütledik. Duruşmalarda önümüze çıkan her yeni durum için yeni politik çerçeveler çıkararak bunu kamuoyu ile paylaşmak, kadınların gözünün kulağının bu davada olmasını sağlamak ve tabii ki Serap’a özgürlük talebini yaygınlaştırmak için çabaladık her birimiz. Bir kadının yaşadığı erkek şiddetinin münferit olmadığının, tüm kadınları etkilediğinin politikasını yapma biçimlerinden biri de feminist dava takibi yapmak. Serap davası da onlardan biri oldu. Uzun yıllardır kadın cinayetlerini, hayatına sahip çıkan kadınları ve cinsel saldırı davalarını feministler kolektif takip ediyor, kampanyalar yapıyor. Bu mücadele sayesinde haksız tahrik indirimin tartışılmasından erkek şiddetinin artık töre, namus, aşk cinayeti olarak tanımlanmamasına, duruşma salonlarında sistematik erkek şiddetinin başından sonuna tüm boyutlarıyla tartışılmasına dek birçok kazanım elde ettik.

Kampanyanın ana sloganı “Serap Hayatta Kaldığı İçin Hapiste” idi. Süreç boyunca yaptığınız açıklamalarda da özsavunma demek yerine hayatını savunmak ifadesini tercih ettiniz. Bu tercihin sebebi ne?

Özsavunma kavramı feministler olarak ortaklaşmadığımız bir kavram. Bu uzun bir tartışma fakat kısaca kadınların kendi hayatlarını savunmak için yaptıkları eylemi özsavunma olarak tanımlayan feministler olduğu gibi, özsavunmanın sistematik ve yapısal şiddetle mücadeleyi şiddete uğrayan kadınlara yüklediğini ve bunun bireysel bir karşı koyuşla sonlanmayacağını düşünen feministler de var. Kolektif örgütlediğimiz bir kampanyayı da ortaklaştığımız bir kavram üzerinden tariflemek istedik.

Bu davada Yasin değil de Serap ölseydi bu bir kadın cinayeti davası olacaktı. Duruşmalarda belki de Yasin’e uygulanan indirimleri konuşacaktık bugün. Bu sebeple savcının “haksız tahrik indirimiyle yetinin” demesini kabul etmedik. Serap’ın o gece gördüğü şiddet, balkondan atılmaya çalışılması, kafasında ütü masasının kırılması üzerine can havliyle Yasin’i bıçaklaması haksız tahrik değil, meşru müdafaa olarak değerlendirilmeli dedik.

Serap için verilen mahkeme kararı feminist hareket adına müthiş bir kazanım. Bu sürecin daha önce takip edilen benzer dava süreçlerinden ayrışan yönleri neler? Hem takip hem sonuç açısından… Bundan sonraki davalara da olumlu bir yansıması olur sanırım.

Evet, Serap artık özgür ve bu feminist hareketin son zamanlarda elde ettiği kazanımlardan biri oldu. Çok sevinçliyiz. Davanın 5. duruşmasında savcı, Serap’ın 82/1-d maddesi, yani kasten öldürmenin nitelikli halinden cezalandırılması ve haksız tahrik indirimi uygulanması yönünde mütalaa verdi. Savcının verdiği bu mütalaada Serap’ın anlattığı sistematik şiddet beyanı, komşusunun olay gecesine ve Serap’ın öldürülmesinden korktuğuna dair anlattıkları yoktu. Mor Çatı Kadın Sığınma Vakfı’nın hazırladığı rapor ve İstanbul Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı raporu yer almıyordu. Sadece haksız tahrik indirimi vardı. Bizler ise buna itiraz ettik. Çünkü savcının Serap için istediği haksız tahrik indirimini kadınları öldüren erkeklerin “çorbanın tuzu yoktu, başkasıyla mesajlaşıyordu” gibi kadınları suçlayan beyanlarından, mahkemelerin verdiği indirimlerden, kravat taktı diye iyi hal indirimi uygulamalarından çok iyi biliyoruz. Bu davada Yasin değil de Serap ölseydi bu bir kadın cinayeti davası olacaktı. Duruşmalarda belki de Yasin’e uygulanan indirimleri konuşacaktık bugün. Bu sebeple savcının “haksız tahrik indirimiyle yetinin” demesini kabul etmedik. Serap’ın o gece gördüğü şiddet, balkondan atılmaya çalışılması, kafasında ütü masasının kırılması üzerine can havliyle Yasin’i bıçaklaması haksız tahrik değil, meşru müdafaa olarak değerlendirilmeli dedik.

Mütalaada bir diğer öne çıkan şey ise Serap’ın hiç polise şikâyette bulunmaması oldu. Şiddet sonrasında polise gitmemek savcıya göre “hayatın olağan akışına aykırıydı”. Şiddete uğrayan kadınları, şiddete uğradıkları o evlere geri göndermek, şikâyette bulunmasını engellemek bir polisin hayatının olağan akışı olabilir. Daha geçtiğimiz aylarda öldürülen Ayşe Tokyaz’ı arayan kardeşinin karakoldan dalga geçilerek gönderildiği yetmiyormuş gibi, yaptığı şikâyetin katil Cemil Koç’a bildirilmesi gibi mesela. Destek mekanizmalarının olmadığı yerde kadınlar için hayatın olağan akışı ise cezasız kalacağını bildiği erkeklerin şiddetine çoğu zaman sessiz kalmak. “Kadınlarla erkeklerin hayatının olağan akışı nedir”i mahkemede tartışmış, duruşma tutanaklarına geçirtmiş olduk bu davada. Yine karşı tarafın avukatlarının “Birkaç kırık olsaydı durum başka olurdu”, “Beyin sarsıntısı olsa meşru müdafaayı konuşurduk o zaman” gibi ifadelerle bir kadının evliliği boyunca uğradığı şiddeti nasıl normalleştirdiğini görmüş olduk ve buna itiraz ettik. Savcının mütalaasına rağmen mahkeme heyeti, oybirliği ile meşru müdafaada sınırın aşılması nedeniyle cezaya yer olmadığı ve Serap’ın tahliyesi yönünde karar verdi. Umarız benzer davalarda emsal karar olur bu dava.

Yorumlar kapalıdır.