Nereden çıktı bu süreç?
Kimsenin varacağı yer hakkında umutlu konuşamadığı, iktidar tarafından ulak gibi kullanılan kimi sözde gazeteciler dışında kimsenin nereye varacağı hakkında uzun boylu tahminlerde bulunamadığı bir garip “süreç” devam ediyor.
Bu sürece duyulan ihtiyacın nereden hasıl olduğu ile ilgili iki ciddi argüman var.
Öncelikle “konjonktürün zorlaması”, “Ortadoğu’da değişen dengeler” gibi ifadelerle kodlanan argümanı ele alalım. Bu argümana göre Ortadoğu’da açılmakta olan yeni sayfa hem emperyalist güçlerin hedeflerinin hem de sahadaki güç dengelerinin zorlaması sebebiyle Tek Adam rejimini açılım yapmaya ve Kürt sorununu bir çözüme bağlayarak bölgede aktif rol almasını engelleyen köklü zaafından kurtulmaya mecbur bıraktı.
Bu yabana atılabilecek bir tez değil. 7 Ekim 2023 Aksa Tufanı operasyonu, onu örgütleyenlerin de öngöremeyeceği şekilde bölgedeki birçok domino taşını art arda deviren bir fiske oldu. Aradan geçen bir buçuk yıldan sonra İsrail’in, bütün iç krizlerine rağmen, bölgede saldırgan bir güç olarak davranmaya devam ettiğini, diktatörlüğün yıkılışını takiben bir otorite boşluğunun doğduğu Suriye’de işgal ettiği alanları genişlettiğini ve buradaki üslenmelerini genişletmek isteyen Türkiye’ye set çekmeye çalıştığını görüyoruz.
Üstelik Trump’ın işbaşına gelmesi ile emperyalizmin İran’ı çevreleme politikasının hız kazandığı ve olası bir askeri harekâtta esas müttefiki olarak AKP-MHP’den ziyade İsrail ve Körfez monarşileriyle birlikte davranacağı da netleşiyor.
Türk egemenleri açısından yaklaşan bu sert viraja Suriye’nin kuzeyindeki otonom Kürt bölgesini ortadan kaldıramamış olarak girmek büyük bir handikap. Bölgesel hegemonya rüyası görürken bölgede hayata geçirilecek emperyalist bir oyunda kayda değer rol kapamamak rüyanın suya düşmesi anlamına gelecekken; bugüne dek kâh parça parça ilhak etmeye girişerek kâh SMO’yu saldırtarak müdahale ettikleri Rojava’nın, ABD ve İsrail himayesinde dokunulmazlık elde etmesi ihtimali ise rüyayı kabusa çeviriyor.
Rejim Kürtler ile “barışmasının” bölgedeki muhtemel ABD saldırganlığına daha kolayca dahil olmasına imkân vereceğini, bu senaryoda başrol kapamasa dahi en azından bölgedeki bir altüst oluşu daha az zararla atlatmasını sağlayacağını umuyor.
Gelelim ikinci argümana.
Tek Adam rejimi, yerel seçimlerde açığa çıktığı üzere toplumda ancak bir azınlığın desteğini koruyabilen, üstelik mevcut ekonomik ve siyasi krizin derinleşen seyri sebebiyle bu tabloyu tersyüz etme imkânına da sahip olmayan, kısacası zayıflamış ve iktidarının sonuna gelmiş haldedir.
Elbette sermaye sınıfının genel çıkarlarını korumak kaydıyla işleyen ve motivasyonunu bir davayı başarıya ulaştırmaktan ziyade oligarşik bir çevrenin güç ve zenginliğini sürdürmekten alan bu yapı kendi ömrünü uzatabilmek için her oyuna başvurabilir. Nitekim söz konusu Kürt halkının hakları olduğunda, vaktiyle bir açılım sürecini başlatıp sonra rafa kaldıran da, ardından belleğimizde sayısız acıya yol açmış uzun soluklu bir çöktürme planını devreye sokan da ve şimdi yeniden kardeşlik masalları anlatmaya başlayan da bu iktidardır.
Birkaç seçimdir başını CHP ve Kürt siyasi hareketinin çektiği AKP karşıtı saflaşmaya cevaben hemen her koz masaya sürülmüş, fakat emekçilerin yaşamını çekilmez kılan mevcut kriz koşullarında seçim oyununu sürdürerek iktidarda kalabilmek için bu saflaşmayı dağıtmaktan başka çare kalmamıştır.
Bir yandan “çözüm” sürecinin devam ettiği dile getirilirken öte yandan ilk seçimde seçilmesi muhtemel cumhurbaşkanı adayını hapsedecek denli gözün karartılması, üstelik bu yapılırken CHP ile DEM’in ortak projesi olan Kent Uzlaşısı’nın kriminalize edilmesi ne demektir?
Belli ki AKP-MHP hem karşısındaki muhalefet bloğunu dağıtmak hem de DEM’i müzakere ederken mücadele edemeyeceği bir alana sıkıştırarak hareketsiz kılmak istemektedir.
İki argümanın da haklılık payı olmakla beraber Tek Adam rejiminin kendi karakteri itibarıyla ikinci gündemi her zaman daha öncelikli göreceğini ve gerekirse emperyalist güçler hiyerarşisinde dönemsel olarak pozisyon kaybetmek pahasına da olsa ne iktidardan vazgeçmeye ne de Kürtlerin meşru demokratik ulusal taleplerini tanımaya yanaşacağını söyleyebiliriz.
Yorumlar kapalıdır.