Tek Adam rejimi Türkiye’ye iyi gelmedi! Değişim zamanı! Ama nasıl?
Erdoğan çok rollü/kimlikli olmanın avantajlarını sonuna kadar kullanıyor. Hakem gibi görünürken birden oyuncu olup golü atıveriyor. “Rakip takım” gol atmasın diye ona müdahale etmek istediğinde hakeme itirazdan sarı ya da kırmızı kartı görüveriyor. Erdoğan bu bol rollü/kimlikli hali bile isteye inşa etti ve kullanıyor. O sebeple “turpun büyüğü heybede” ifadesiyle en güçlü rakibi Ekrem İmamoğlu’nu ve Mart 2024 seçimlerinden bu yana birinci parti konumunda görünen muhtemel iktidar adayı CHP’yi hedef aldığında bunun siyasi mi, yargısal mı, polisiye mi, istihbari mi bir işlem/söylem olduğu sorgulanamıyor ya da sorgulamak anlamını yitiriyor. Oysa her rol-yetki ancak görev ve sorumlulukla birlikte tanımlanabilir. Hem hakem hem oyuncu olunamaz!
Lakin Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, bir bütün olarak, siyasetin kimyasını ve dengesini bu yolla bozdu. Bunu sadece bir Tek Adam rejimi üreterek ve devletin her bir kurumunu ve işleyişini organik olarak Saray’a bağımlı kılarak yapmadı. Aynı zamanda yüzde 50’ye endeksli başkanlık yarışını ve sonucunu “ya hep ya hiç” eksenine mıhlayarak siyasal yozlaşmayı ve toplumsal kutuplaşmayı en uç noktalara dek sürükledi. Küçük partileri, toplulukları hiçleştiren ya da yutan, seçim barajlarıyla, siyasal baskı ve şiddetle toplumsal temsili, ayrımları, ihtiyaçları ve duyarlılıkları hiçe sayan siyaset yapısı doğal olarak sistemin çürümesini derinleştirdi. Bu anlamıyla, “önce yık, karar arkadan gelir” uyanıklığıyla, “al içeri, kılıf bulunur” anlayışı aynı pratik sürekliliği ihtiva ediyor.
İmamoğlu’nun diplomasının iptal edilmesini de, ekibiyle birlikte görevden alınarak tutuklanmasını da, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ve CHP’ye yönelik kayyum siyasetini de, Kanal İstanbul’u hayata geçirme arayışlarını da bu Bonapartist siyasal sistemin bir sonucu olarak görüyor, haksız ve hukuksuz buluyor ve reddediyoruz. Bu çerçevede 19 Mart sonrası başta gençler olmak üzere ortaya çıkan toplumsal/siyasal seferberlikleri anlamlı ve gerekli buluyor ve sahipleniyoruz. Nedeni açık: Tek Adam rejimi Türkiye’ye iyi gelmedi. Hem olduğu kadarıyla çoksesliliği boğdu, hem toplumsal gelişmeye ket vurdu, hem ekonomik krizi ve eşitsizliği derinleştirdi hem de siyasal temsili ve gelişimi ağır yaraladı.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin terk edilmesi gerekliliğini düzen muhalefeti de dile getiriyor. Bunun için de seçimleri işaret ediyor ve tüm muhalefeti kendi adayını desteklemeye çağırıyor. Bununla birlikte, bu çürümüş sistem içerisinde Türkiye AKP öncesine dönme veya AKP’nin ilk on yılı gibi bir hedefle kendini bağlayamaz, sınırlayamaz. Sosyalist bir perspektiften önerimiz ve mücadelemiz Türkiye’de siyasal demokrasi üzerine yükselecek emek eksenli bir toplumsal-siyasal dönüşümdür.
Böylesi bir dönüşüm programının temel düsturu kapitalist sömürü ve yağma sistemine son vermektir. İşçi sınıfının ve ezilenlerin sorunlarını dile getirmek ve taleplerini savunmak amacıyla somut sorunlara emekçilerin ve ezilenlerin acil ihtiyaçlarından hareketle, emek eksenli, sınıfsal yanıtlar üretmektir. Ekonomiyle siyaset arasına çizilen burjuva siyaset anlayışına karşı ekonomik ve demokratik sorunların çözümünün doğrudan siyasal mücadele alanında olduğunu savunmaktır. Başta işçi ücretleri, emekli aylıkları, sosyal yardım ve destekler olmak üzere ekonomiyi merkezi ve planlı bir üretim ve bölüşüm temelinde emekçi halk merkezli planlamaktır.
Bunlar ancak emperyalist kapitalist sistemden kopuşçu bir devrimci program ve siyasetle mümkün. O yüzden işçi sınıfı, emekçiler, ezilenler burjuva muhalefete güvenmemeli; kendi kopuşçu programlarıyla önlerine bir emek ittifakı ve işçi-emekçi hükümeti hedefi koymalıdır. Bu hedefe giden yolda sıfır barajlı, yasaksız, engelsiz bir seçim yoluyla bir kurucu meclis çağrısı yapılmalı ve emek eksenli adil, özgür ve eşitlikçi bir siyasal dönüşüm hedefi yükseltilmeli. Çabamız, mücadelemiz bu anlayışa sahip tüm sosyalistlerle birlikte böylesi bir emekçi programı ve örgütlenmesini inşa etmek. Emekçi halka gerçek kurtuluş umudunu ve mücadele azmini ancak böylesine bir devrimci program anlayışı ve işçi sınıfı önderliği sunabilir. Seçimler yaklaşırken önerimiz, ufkumuz ve mücadelemiz budur…
Yorumlar kapalıdır.