Dünyanın dört bir yanında emekçilerden yükselen ses: “Ya onların kârı ya bizim hayatımız”

ABD’de nisan ayında Trump yönetimine karşı milyonlarca işçi, öğrenci, göçmen, kadın ve lgbti+nın kitlesel protestoları gerçekleşti. Trump’ın Siyonizmle işbirliğinden kadın ve lgbti+ düşmanlığına kadar emperyalist ve aşırı sağcı politikaları hepimizin malumu. Kendi deyişiyle “Amerikan kapitalizminin gelmiş geçmiş en iyi dostu” olan Trump, temsil ettiği ideolojinin ve sınıfın doğası gereği emeğe dönük saldırılara da durmaksızın devam ediyor. Yüz binlerce göçmen işçiyi sınır dışı edecek uygulamalara başvuruyor, kamu personelinin çalışma koşullarını güvencesizleştirmeye çalışıyor. Tüm bunlara karşı 5 Nisan’da ABD’nin dört bir yanında neredeyse 1500 eşzamanlı eylem düzenlendi. ABD halkı, “Ellerini Çek” eylemlerinde Trump’ın antidemokratik uygulamalarıyla ekonomik ve sosyal yıkım politikalarına karşı sokakları doldurdu. Bir diğer kitlesel protesto da 19 Nisan’da gerçekleşti.

Yunanistan’da 9 Nisan’da kamu sektörünü ve özel sektörü temsil eden GSEE ve ADEDY sendika konfederasyonlarının çağrısıyla geniş sektörlerin katıldığı genel grevle hayat durduruldu. Grevde ücretlerin artırılması, işçi sağlığı ve iş güvenliğinin garanti altına alınması, işyerinde tacize ve şiddete karşı önlemler, gasp edilen toplu iş sözleşmesi haklarının geri verilmesi, barınma krizinin çözülmesi ve vergi adaleti gibi talepler öne çıkarıldı. Yunanistan halkı 57 kişinin hayatını kaybettiği Tempi tren kazasının yıldönümü olan 28 Şubat’ta da “Ya onların kârı ya bizim hayatımız” diyerek kitlesel bir şekilde sokakları doldurmuştu. İki yıl önceki tren kazası, özelleştirmelerin ardından demiryolu ve sinyalizasyon altyapı bakımının yapılmaması, güvenlik ve personel eksiklikleri gibi doğrudan hükümetin neoliberal politikasının bir sonucu olarak gerçekleşmişti. Yunanistan emekçileri, bu eylemlerde tren kazasının tüm sorumlularının cezalandırılması talebiyle ekonomik taleplerini birleştirdi.

Belçika’da ülkenin en büyük iki sendika konfederasyonu olan FGTB/ABVV ile CSC/ACV’nin çağrısıyla, yeni federal hükümetin bütçe kesintilerine karşı 31 Mart’ta 24 saatlik genel grev yapıldı. Taşımacılıktan eğitime, liman işçilerinden kültür-sanat emekçilerine kadar pek çok sektörün katıldığı greve feminist örgütler de destek verdi. Patron sendikaları ise ülkenin itibarının olumsuz etkilendiğinden dem vurarak Belçika’nın greve en “yatkın” Avrupa ülkelerden biri haline geldiğinden şikâyet etti. Merkez sağ, Hıristiyan muhafazakâr, merkez sol ve liberal koalisyon hükümetinin Maliye Bakanının “Bir süre dişimizi sıkacağız” diye savunduğu reformlar emekli aylıklarında ve kamu hizmetlerinde kesinti, savunma harcamalarının artırılması ve işsizlik yardımlarının azaltılması gibi saldırılar içeriyor. Kapitalizmin krizi, Avrupa’nın zengin ülkelerinde bile emekçilerin haklarının tırpanlanmasına yol açıyor.

Çin’in otomotiv devi BYD fabrikalarında ücret kesintileri ve kötüleşen çalışma koşulları nedeniyle greve çıkan işçilerden özelleştirmelere karşı eyleme geçen Pakistanlı sağlık emekçilerine; Arjantin’de Milei hükümetinin kemer sıkma politikalarına karşı meydanları dolduran emekçilerden İspanya’da konut krizini ve yüksek ev kiralarını protesto etmek için sokağa dökülen binlerce kişiye… Dünyanın dört bir yanında emekçiler, hayatlarını hiçe sayıp kârı önceleyen patronlara ve hükümetlere karşı mücadeleyi sürdürüyor.

Yorumlar kapalıdır.