Tek Adam rejimi öğrencilere mücadeleden başka seçenek bırakmıyor
Türkiye’de siyasal gündem her gün ışık hızında değişiyor. Tek Adam rejiminin baskıcı uygulamaları, muhalefet partilerinin ilkesiz politikaları, iş cinayetleri, çevre felaketleri… Saymakla bitirmek güç. Öğrenciler hem bireyci ve kariyerist tavsiyelerle hem de baskıcı uygulamalarla siyasetin dışına ne kadar itilmeye çalışılsa da siyasal gündemlerin en çok etkilendiği kesimlerden birisi olmayı sürdürüyor.
Eğitim, özellikle de lise eğitimi genellikle toplumsal çelişkilerden soyutlanmış bir alan gibi görülse de esasında öyle değil. Lise öğrencileri de kapitalizmin Türkiye’deki icracısı olan Tek Adam rejiminin politikalarından payını alıyor. Bir taraftan her sene lise eğitimi müfredatının dinci ve milliyetçi içeriklerle doldurulmasıyla, bir taraftan da evrim kuramı gibi materyalist bilimsel kuramların müfredattan çıkarılmasıyla daha gerici temellere oturtuluyor. Bu da yetmiyor; birkaç senede bir tekrar düzenlenen sınav sistemiyle yapboza dönüşen lise eğitimi, bir de liseye giriş sınavı olan LGS’deki usulsüzlük iddialarıyla skandallara sahne oluyor. Eğer ülke çapında tepkiler büyümemiş olsaydı, bu skandal da cezasızlık ile sonuçlanacaktı.
Lise öğrencileri sadece sınavlardan veyahut müfredattan değil en çok da Mesleki Eğitim Merkezi (MESEM) protokolü gibi, ucuz işgücüne varoluşsal bir ihtiyaç duyan sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda şekillendirilmiş uygulamalardan zarar görüyor. Her geçen gün MESEM kapsamında iş cinayetlerine tanık oluyoruz. Devletin bu iş cinayetlerinin ortadan kalkması için MESEM protokolünü iptal etmek yerine Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu (MKE) ve Ford gibi sanayi şirketleriyle yeni protokoller yapıp lise eğitimini esnekleştirmeyi gündemine aldığını görüyoruz.
Üniversitelerde de durum pek farklı değil. Öğrenciler yetersiz ve tıklım tıklım dolu olan Kredi Yurtlar Kurumu yurtlarında yaşamaya ve her gün okul yemekhanesinde yemeye bile yetmeyecek burslarla/kredilerle geçinmeye mahkûm ediliyor. Kamusal kaynakların öğrencilere ayrılmıyor oluşunun altında ise esas olarak sermayenin ihtiyaçlarını karşılama politikası yatıyor ve öğrenciler işçileşmeye mecbur bırakılıyor.
İster lise öğrencisi olsun ister üniversite, öğrencilerin koşulları görüldüğü üzere Türkiye emekçilerinin koşullarından pek farklı değil. Tek Adam rejimi bu sene asgari ücrete ara zam yapmadığı gibi 600 bin kamu işçisine sefalet ücretini dayattı. Şimdi de metal işçilerinin en büyük sözleşmesi olan, Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası ve metal işçilerinin sendikaları arasındaki toplu iş sözleşmesinde yıkım için hazırlanıyor. Geniş tanımlı işsizliğin yüzde 32’lere fırladığını göz önünde bulundurursak Tek Adam rejimi kısacası “Ya açlık ücretlerine çalışın ya da işsiz kalın” diyor. Öğrenci gençlik de bütün emekçi halk gibi kendisine dayatılan bu gerçeklere karşı en geniş emekçi cephesini kurmak için okullardan işyerlerine kadar mücadelesini büyütmeli, ekonomik ve demokratik taleplerini içeren bir program doğrultusunda seferber olmalı.
Yorumlar kapalıdır.