Okullar açılırken Tek Adam rejimine karşı mücadeleyi büyütelim
Tek Adam rejiminin siyasal alandaki en büyük rakibi ve rejimin karşısında konum alan halk kesimlerinin gözündeki tek alternatif figür olan Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınması ve tutuklanmasının ardından, belki de uzun yıllardır şahit olmadığımız bir öğrenci seferberliği yaşandı. Üzerinden aylar geçti fakat rejimin kayyum siyaseti derinleşerek sürüyor. Her geçen gün CHP’li belediyelere yeni operasyonlar düzenleniyor ve siyasetçiler tutuklanıyor. Bugün, geri çekilmiş olsa da bu seferberliğin henüz ağır bir yenilgiye uğradığını söyleyemeyiz. Yeni eğitim-öğretim dönemine girerken hâlâ tutuklu sıra arkadaşlarımız olduğunu hatırlamamız, içinden geçtiğimiz seferberliğin derslerini iyi çalışmamız, görevlerimizi yerine getirmeye devam etmemiz gerekiyor.
Uzun yıllardır süren keyfi öğrenci ve mezun kartı iptalleri, kulüp yasaklamaları ve kapatmaları, bazı kampüslerde polis ablukasına varan kolluk şiddeti gibi siyasal demokrasiyi baskılamaya yönelik tüm uygulamalar ve bu uygulamaların yürütücülüğünü üstlenen kayyumlar öğrencilerin tüm demokratik taleplerinin önünde bir engel teşkil etmeye devam ediyor. Bu eğitim-öğretim dönemine girerken de yeni bir soruşturma dalgasıyla öğrenciler sindirilmeye çalışılarak, demokratik ve ekonomik taleplerle donanmış bir seferberliğin dönem başında olası yeniden yükselişinin baskılanması hedefleniyor.
Ekonomik kaygılarımız da katlanarak artmaya devam ediyor. Henüz güz yarıyılı başlamadan yemekhane ücretlerine fahiş zamlar yapılıyor; niteliksiz, yetersiz kapasiteli öğrenci yurtları ve artan ev kiralarıyla barınma krizi giderek derinleşiyor. Bütün bunlara rağmen KYK burs ve kredilerine zam yapılmadığı için alım gücümüz giderek eriyor, bizi okurken çalışmaya ve yoksulluğa mahkûm ediyor.
Bütün bunların üniversitelere has sorunlar olmadığını, ekonomik darboğazın faturasını emekçilere ödeten Şimşek programının ve Tek Adam rejiminin yıllardır süren kayyum siyasetinin öğrenci gençlik içerisindeki yansımaları olduğunu biliyoruz. Bu yüzden bu seferberliğin başını öğrencilerin çekmiş olması tesadüf değil. Yine de bu devasa öğrenci seferberliğinin kendiliğinden bir doğayla geliştiğinin ve bir önderlikten yoksun olduğundan hızlıca geri çekildiğinin altını çizmek gerekiyor. Bu durum, öğrencileri bir program çerçevesinde, ortak talepler için seferber edecek, öğrencilerin kendi içerisinde tartışıp kararlar alabileceği ve ihtiyaçları doğrultusunda mücadeleler örebileceği bir öz örgütlenme ihtiyacının yakıcılığını gözler önüne seriyor.
Bu noktada, Boğaziçi Üniversitesi örneğinden ders alınarak Galatasaray Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi gibi bazı üniversitelerde yeni inşa edilen Öğrenci Temsilcileri Kurulları’nın (ÖTK) ve öğrencilerin en geniş birliğini sağlayacak araçların kalıcılığını sağlamalı, acil taleplerimizi bir mücadele programı haline getirecek bu kalıcı organları inşa etmeyi sürdürmeliyiz. Üniversitelerde ve belediyelerde kayyum rejimine son vermek için birleşik bir mücadeleyi örmeliyiz.
Yorumlar kapalıdır.