Kâğıt üstünde kalkan: 6284
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü, uzun süredir yalnızca anma değil, adalet talebinin yükseldiği bir isyan gününe dönüştü. Kadınlar, translar, lgbti+lar; şiddete, eşitsizliğe, yoksulluğa, savaş politikalarına, emeğin sömürüsüne karşı birlikte ses çıkarıyor. Çünkü biliyoruz ki, kadına yönelik şiddet sadece bireysel öfkenin değil, patriyarkal sistemin kurumsal bir sonucu.
25 Kasım yaklaşırken 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’dan bahsetmek elzem. Bu kanuna göre rejimin görevi sadece “olay olduktan sonra müdahale etmek” değil, şiddet ihtimali doğmadan önlem almak. Kanun üç temel mekanizmayı düzenliyor. İlk olarak şiddet mağduru bireylere barınma, geçici maddi yardım, psikolojik destek, kimlik gizleme gibi koruyucu haklar sağlanması vaat edilmiş, ancak uzaklaştırma kararı için delil aranmayacağına dair açık düzenleme olmasına rağmen kolluk ve hakimin ikna arayışına girdiği pratikleri sıkça görmeye başladık.
İkinci olarak, şiddet uygulayan veya uygulama ihtimali bulunan kişilere verilen uzaklaştırma kararlarının ihlali durumunda öngörülen 3 ila 10 günlük hapis cezası, fail için hiçbir şekilde caydırıcı değil. Dahası, fail bu kararı ne kadar sık ihlal ederse etsin, verilebilecek toplam hapis cezasının 6 ayı geçemiyor olması, “erkek adaletin” yetersizliğini ve cezasızlık politikasının henüz bu aşamada başladığını açıkça göstermektedir.
Son olarak, kanunun vaat ettiği bir diğer mekanizma, şiddet vakalarının Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, kolluk kuvvetleri ve yargı birimlerince zorunlu olarak izlenmesi. Ne var ki, birimler arası bilgi akışı yavaş ve yetersiz. Sıkça duyduğumuz “uzaklaştırma kararı faile tebliğ edilmemişti” haberleri de bu eksikliğin bir sonucu. Buna rağmen, koruma tedbirlerinin uygulanmaması nedeniyle kadın cinayetleri yaşandığında, görevini ihmal eden kamu görevlileri hakkında etkin bir soruşturma veya cezai süreç işletilmesi söz konusu bile olmuyor.
Bugün için kâğıt üzerinde bir kanun var ancak kanunun uygulayıcılığı tamamen rejimin keyfiyetinde olduğundan ve hiçbir kademe merci de denetlenmediğinden, kadınlar ellerinde uzaklaştırma kararları ile öldürülüyor. Türkiye’nin 2021 yılında İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi de yine patriyarkal kapitalizmin kadına yönelik şiddet konusundaki politik tercihini gözler önüne seriyor. Sözleşme, 6284’ün uygulanması için yol gösterici bir çerçeveydi.
6284’ün amacı, şiddeti gizlemek değil ifşa etmek; “ailenin korunması” değil kadının yaşamıdır. Her kadın cinayeti, her “şüpheli ölüm” bir ihmalin, bir uygulama eksikliğinin sonucudur. Kadınlar sadece eşlerinden, babalarından, eski sevgililerinden değil; işlevsiz kurumların sessizliğinden de öldürülüyor. 2025 yılının ilk 9 ayında erkekler tarafından 290 kadın öldürüldü. Bu kadınların büyük bir kısmı, daha önce defalarca savcılığa, karakola başvurmuş; uzaklaştırma kararı aldırmış, koruma talep etmişti. Ancak sistem, onları korumadı.
Denetimsizlik son bulmalı, tedbir kararı ihlallerine verilen cezalar caydırıcı olmalı ve kadınların beyanına şüpheyle yaklaşan zihniyet terk edilmeli, 6284’ün her hükmü tereddütsüz ve eksiksiz uygulanmalı, faillere yönelik cezasızlık politikaları acilen yıkılmalıdır!
Yorumlar kapalıdır.