Kapitalizmin olağan ürünü olan ekonomik kriz biz işçilerin iliğine kadar işledi, işliyor ve şiddetini arttırarak devam edeceği gün kadar açık.
Kapitalizmin tarihi boyunca diğer ülkelerdeki sınıfdaşlarına nazaran daha “insancıl” şartlarda sömürülen Avrupalı proleterler, geçmişte elde edilen ekonomik ve sosyal kazanımların, mücadelenin sürekliliği sağlanmadığı takdirde, yalancı bir bahar havasından öteye gidemeyeceğini, bugün kaybedilen kazanımlarla daha net görmekteler.
En son, 14-17 Mayıs tarihleri arasında Avrupa Sendikalar Konfederasyonu’nun (ETUC) çağrısıyla Brüksel, Berlin, Prag ve İspanya’da genel grevler düzenlendi. Fransa, İzlanda ve Litvanya grevlerinde olduğu gibi kimi zaman sayıları yüz binleri bulan kitlelerin talepleri, “krizin faturası patronlara”, “ekonomik kalkınma ve istihdam için Avrupa Merkez Bankası kurulsun”, “sosyal temel haklara öncelik”, “eşit işe eşit ücret” sloganları ile dile getirildi. Lakin ETUC’un çağrısında önemli sorun ve eksiklikler var. ETUC, krizin aşımı konusundaki paketini burjuva ekonomisti Keynes’in kumarhane kapitalizmi tezinden temellendiriyor ve esas niyeti kitleden gelen basıncı dizginlemek. Kuşkusuz ETUC’un düzenlediği eylem günlerinde emek güçlerinin uluslararası mücadele açısından bir araya gelmesi önemliydi.
Sendikacıların uzlaşmacı ve dizginleyici niteliklerine rağmen tüm dünyada olduğu gibi Avrupa’da da eylemlilik hali dalgalanarak yayılmaktadır. Bu eylemlilik halini kapitalizmin reforme edilmesi amacına yönlendirmek isteyen işbirlikçilere karşı zihinler açık tutularak sınıfsal taleplerden taviz verilmemelidir. Mağdurlara dayatılan diyeti reddederek, krize karşı işçi seçeneğini oluşturmalıyız…
Yazan: Deniz Koçak (28 Mayıs 2009)
Yorumlar kapalıdır.