Zanqirt katliamı: “ektiğimizi biçiyoruz”
Mardin’e bağlı Zanqirt (Bilge) köyünde, 4 Mayıs 2009’da 44 kişinin öldürüldüğü bir katliam gerçekleşti. Katliam üzerine bugüne dek epeyce yorum yapıldı, yazıldı, çizildi. Katliamın hemen ertesinde, kimi gazeteler “törerizm” manşetiyle bir töre cinayeti keşfederken, kimi “aydınlarımız” da, katliam failinin Kürtlerin geri “kalmışlığı” olduğuna hükmettiler.
Taraf gazetesindeki röportajında sosyolog Mazhar Bağlı ise, “Sosyolojinin bittiği bir noktadayız. Sosyoloji bilimi, Mardin’deki katliamı açıklamaya yetmiyor.” dedi.
Gerçekten de, bu katliam nedir? Bu korkunç, “akıl-dışı” vahşet nasıl açıklanabilir? Sosyalistler olarak, “gerçeklerin devrimci olduğunu” iddia ederiz. Peki, bu olaya nasıl bir açıklama getirebiliriz?
Kürtler üzerine yaptığı araştırmalardan ötürü 17 yıl hapis yatan sosyolog İsmail Beşikçi, belli ki, sosyolojinin bittiği noktada olduğumuzu düşünmüyor:
“Tek başına feodal yapı, koruculuk, cehalet, geri bırakılmışlık, vahşeti açıklayamaz. Bu nedenlerin temelinde, Kürtlerin bir halk olarak inkârı vardır”.
Her şeyden önce, bu gerçeklik belirtilmeden meselenin anlaşılması, sanırız mümkün değil. Uygulanan devlet politikalarıyla on yıllardır şiddetin hâkim kılındığı; devletin Kürt ulusal bilincinin gelişimini engellemek adına, feodal ve dinî kurumların ayakta tutulduğu bir coğrafyadan söz ediyoruz. Bu noktada, konuyu ‘törerizm’le, Kürtlerin ‘cehaleti’yle açıklamak bilinçli bir çarpıtma, bu gerçekliği gizleme çabası.
Öte yandan bu katliamla koruculuk sistemi, bir kez daha teşhir oluyor. Devlet, Kürt’ü Kürt’e kırdırma politikasıyla, korucuları tepeden tırnağa silahlandırıp olağanüstü yetkilerle donattı.
İHD’nin koruculuğun 17 yıllık bilançosunu çıkardığı rapora bir göz atalım. Korucular tarafından bugüne dek, 38 köy yakılmış, 183 kişi öldürülmüş, 562 kişiye işkence edilmiş… Liste böyle uzayıp gidiyor, ve yine İHD’ye göre bu rakamlar yalnızca tespit edilebilenler, gerçek rakamlar bunların çok daha üzerinde. Bu yaşananlarıysa, devlet ya görmezlikten gelmiş ya da bizzat ödüllendirmiş.
Bu noktada, geçmişin bu mirası olmadan korucu Çelebi ailesi, bu katliamı gerçekleştirmeye cesaret edebilir miydi? Bu epey “can yakıcı” bir soru ve sanırız bu nedenle, İçişleri Bakanı katliamın hemen ertesinde, olayın bir “töre ve namus” cinayeti olduğunu belirtiyor. Mardin valisi, katliamın cehaletten kaynaklandığını belirterek, Bölge’de kız çocukları için ayrı okullar ve yurtlar açılsın tartışması başlatıyor…
Konunun bir diğer önemli ayağıysa, katliamın devlet güçleriyle ilişkisi şüphesi. Olayda açıklığa kavuşturulması gereken önemli noktalar var. İlk olarak, köye araçla 6 dakika uzaklıktaki jandarma, çatışmanın başlamasından iki saat sonra köye varıyor. Yine jandarma, haberleşme kayıt cihazının olay esnasında tamirde olduğunu iddia ediyor. Bu meseleler, Meclis araştırma komisyonunun raporunda bile, jandarmanın açıklamaları tatmin edici değil, konu araştırılmalı, diye geçiyor.
Velhasıl, Kürt sorununda “çözüm” tartışmalarının da gündeme oturduğu bugünlerde, devlet sözcüleri ve burjuva medya tarafından, Zanqirt katliamı etrafında yaratılmaya çalışılan gizemleştirme, epey manidar. Katliamla yüzleştiğimiz gerçekse, Rejim’in on yıllardır Bölge’ye ektiği zehirli tohumların, meyve vermeyi sürdürdüğü.
Yazan: Atakan Çiftçi (30 Mayıs 2009)
Yorumlar kapalıdır.