Taksim’de 1 Mayıs’ın diyeti 26 Mayıs mıydı?

TEKEL işçilerinin direnişine destek amacıyla Şubat ayında kararı alınan 26 Mayıs Genel Grevi tam bir hayal kırıklığıyla sonuçlandı. Kararı alan sendikalardan Türk-İş, grevden çekildi. DİSK, grevi bir saatlik iş bırakmaya indirgedi. KESK, tabanının baskısıyla tam güne “sadık” kaldı ama bunun sonucunda eğitim emekçilerinin eylemlilikleri sadece taban inisiyatifinin olduğu yerlerde gerçekleşti.

Hak-İş, Kamu-Sen, Memur-Sen ise zaten işçi sınıfına gönülsüzlüklerini çoktan ilan etmiş durumda. Sendika ağalarının bu ihanetini işçi sınıfının unutmayacağı açık! Türk-İş İstanbul 1. Bölge Temsilciliği’ni işgal eden direnişteki işçilerin eylemi de bunun bir göstergesi.

Oysa çok değil sadece 26 gün önce 1 Mayıs günü İstanbul Taksim Meydanı’nı yüzbinler doldurmuştu. 30 küsur yıldır işçi sınıfına kapatılan Meydan’ın 1 Mayıs günü işçi ve emekçilere açılıyor olması gerçekten de önemliydi. 1 Mayıs’ın “resmi tatil” ilan edilmesi, ardından Taksim Meydanı’nın 1 Mayıs için açılması, tartışmasız sınıf hareketi açısından önemli kazanımlardı. Taksim’in 1 Mayıs kutlamalarına açılması için verilen mücadelelerin bunda büyük payı olduğu şüphe götürmez. Bu mevzilerin elde edilmesinde özellikle emeği geçenlerin haklı bir gurura sahip olması da son derece doğaldır.

Lakin ortada bir sorun var: Taksim kazanılmış ve sıra devrime gelmiş(!) olmasına rağmen bu “görkemli” sahnenin sadece bir ay öncesinde, 1 Nisan günü, TEKEL işçileri beraberinde devrimciler olmasına rağmen Ankara’ya polis marifetiyle sokulmak istenmemişti. Çıkan olaylar sonucu işçiler meşru eylemlerini gerçekleştiremeden memleketlerine dönmek zorunda kalmışlardı. Üstelik işçi sınıfının zembereğini boşalttığı söylenen TEKEL direnişi de hükümetin hasmane tutumları ve sendika bürokrasisinin işbirliğiyle 78 günün ardından unufak edilerek sönümlenmeye mahkûm edilmek istenmekteydi. Diğer bir ifadeyle son 20 yılın en önemli sınıf hareketi örneği olan TEKEL direnişi önüne döşenen engelleri aşamıyordu. İşçi ve emekçilerin sendika bürokrasisine karşı öfke ve güvensizliği had safhaya gelmek üzereydi. İşte bu koşullar altında 6 sendika konfederasyonu şişirilmiş bir tutumla 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlama kararı alıyordu.

Sormuştuk: Nasıl oluyor da 1 Nisan’ı TEKEL işçilerine zehir eden, direnen işçilere terörist muamelesi yapan neoliberal AKP hükümeti Taksim’i sendika konfederasyonlarıyla el ele işçilere “açıyordu”? Şimdi görüyoruz ki Taksim’de 1 Mayıs’ın diyeti 26 Mayıs’ın bir karikatür haline getirilmesiymiş!

Usanmadan söylemeye devam edelim: Devrimci Marksistlerin görevi gerçeği söylemektir. Sınıf hareketinin hiçbir karmaşaya, evhama, yüceltme heyecanına kapılmadan gerçekçi bir analizini yapmaktır.

Tekrar edelim: TEKEL artarak çoğalan, birleşerek güçlenen, sıçrayarak yayılan bir direniş potansiyeli taşımasına rağmen bunu, önündeki engeller nedeniyle yapamadı. İşçi sınıfının Zonguldak madencilerinin uzun yürüyüşünün ardından geniş çaplı direniş ve mücadele pratiğini yitirmesi, sendika bürokrasisinin uzlaşmacı/işbirlikçi politikaları, hükümetin neoliberal saldırganlığı ve sosyalist solda bağımsız bir sınıf hareketi inşa etme inanç ve programından uzaklaşma bu engellerin başında geliyor.

Bu engelleri aşmak için bilinçli öncü işçilere ve devrimci Marksistlere düşen görev Taksim’de gerçekleşen 1 Mayıs’ın yarattığı heyecanı aşıp sınıf hareketinin gerçekçi bir analizinin yapılmasını sağlamaktır. TEKEL’den 1 Nisan’a, 1 Mayıs’tan 26 Mayıs’a uzanan süreç bunu gerektiriyor.

Yorumlar kapalıdır.