TÜSİAD’ın anayasa raporu üzerine

TÜSİAD 22 Mart günü, belki de bugüne değin bir hükümete önerilmiş en demokrat anayasa kavrayışlarından birini, “Yeni Anayasa-Yuvarlak Masa Toplantıları Dizisi: Yeni Anayasanın Beş Temel Boyutu” adlı bir rapor halinde sundu.

11 toplantı sonucunda 22 akademisyen ve kanaat önderinin hazırladığı metinde, yok yok. Sol liberaller içerisinde şimdiden büyük bir heyecan yaratan rapor, Bonapartizm diye adlandırdığımız baskıcı rejimin lağvedilmesi ve neredeyse en burjuva demokratik anayasanın en burjuva demokratik koşullar altında hazırlanmasını öneriyor.

Birinci başlık olan Yeni Anayasanın Yapım Yöntemi’nde meşru bir anayasa hazırlayabilmek için, seçim barajını düşürmek, hatta sıfıra indirmekten tutun, bir kurucu meclis toplamaya kadar, İşçi Cephesi dahil pek çok sosyalist çevrenin de sıkça dile getirdiği çeşitli yöntemler öneriliyor.

İki, üç ve dördüncü başlıklarda ise, rejimin temel dayanağı olan değiştirilemez ilk üç maddenin dahi değişebilmesi, yasaların bireyi korumayı ön plana çıkarması, bu doğrultuda eşitlik, temel hak ve özgürlükler, parti kapatmaları zorlaştırma, dini ayrımcılığın önlenmesi, anadilde eğitim, yerel yönetim reformu vb. açıktan desteklenirken seçilmişlerin geri çağırılabilmesi (görevden geri alma) gibi yöntemlere dahi göz kırpılıyor.

Beşinci ve son başlıkta ise, burjuva demokrasisinin temel ilkesi olan güçler ayrılığının katı bir savunusu yapılıyor.

Rapora yönelik tepkiler ve patronlar kulübü

Rapora ilk tepki düzen partilerinden geldi. Kılıçdaroğlu: “Değiştirilemez maddeler değiştirilemez” diyerek rapora tepkisini gösterdi. Geri planda kalmayan MHP, TÜSİAD’ı “Haddini bilsin ve İzmir Marşı’nı okusun” diyerek azarladı. AKP’nin içerisindeki bir kanat bu raporun kendi işlerini kolaylaştıracağını düşünürken, AKP Grup Başkan vekili Suat Kılıcı: “İlk 3 maddenin tartışmaya açılmaması gerektiği görüşündeyiz” diyerek ağırlıklı görüşü özetlemiş oldu. Rapora tek destek BDP’den geldi.

Rapora saldırılar bu raddedeyken, TÜSİAD da geri adım atmadan duramadı. Daha raporun ilanının ertesi günü TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Erkut Yücaoğlu’nun araya girişi ile raporun YK’nın onayından geçmediği ve TÜSİAD’ın görüşlerini ifade etmediği ilan edildi. “Derneğin ne geçmişte ne bugün anayasanın değiştirilemez maddelerinin değiştirilmesi yönünde bir görüş ve önerisi olmamıştır” şeklinde bir açıklama dahi yapıldı.

Buna karşılık TÜSİAD YİK toplantısında bu kez Cem Boyner rapora göndermeler yaparak “Türkiye’deki insanların özgürlüğü, onuru, hakları ülkenin bölünmesinden, devletin kendisinden daha önemli” diyerek şok bir açıklama yaptı. Boyner’in konuşması her şeyden önce patronlar kulübünde kimi burjuvaların gidişattan hiç memnun olmadığını göstermiş oldu. Bugüne değin TÜSİAD’a sayısız hizmetler yaparak TÜSİAD’ın hızla büyümesini sağlayan hükümet, mağrur demokrat rolünü tek başına oynamaktaydı. 41. Genel Kurulu’nda AKP’den yana memnuniyetlerini ifade eden patronlar, şimdi de iki seçim üst üste zafer kazanmış ve yaklaşan seçimlerde de zaferine garanti gözü ile bakılan bir partiye karşı alternatifsiz kalmak istemiyor.

Rapor ne kadar demokrat?

Pek de şaşırtıcı olmayan bir şekilde burjuvazinin bir kesimi ciddi burjuva demokratik öğeler taşıyan bir önerme sunmuş oldu. Burjuvaların huyudur; tıpkı Rusya’da olduğu gibi liberal burjuvalar devrimci bir durumun olmadığı anlarda en özgürlükçü çizgileri savunmuş, ancak her keskin anda bizzat Çarı desteklemekten çekinmemişlerdir. Bizim burjuvalarımızın da farklı tavır takınmayacağı açıktır. Hatta o keskin günlere gelmeden dahi mağrur patronlar kulübümüz şimdiden geri adımlarını sıklaştırmaktalar.

Şimdi patronların iki yüzlülüklerini bir kenara bırakalım ve raporun gerçekten ne kadar demokrat olduğuna bir bakalım. Raporun üzerinde en güçlü şekilde durduğu nokta güçler ayrılığı ilkesinin benimsenmesi. Bu sayede hem karşılıklı denetim, hem de parlamento üzerindeki basınç azaltılarak bugüne kıyasla yürütmenin güçlendirilmesi hedefleniyor. Ancak bunlar yapılırken demokrasi üzerindeki en büyük basıncı oluşturan kurumlardan MGK’ya ve onun niteliğine dair hiçbir söz söylenmiyor. YÖK ve Genel Kurmay’a ilişkin de tek söz yok. İş güvencesi, yoksulluk sorunu, sosyal devlet gibi hususların da yine esamesi okunmuyor. Kurucu meclis önermesi de, salt AKP üzerinde bir basınç oluşturmak ve artık kesin bir ihtiyaç haline gelmiş olan yeni anayasaya karşı doğabilecek tepkileri azaltmaya yönelik bir hamle olarak karşımızda duruyor. Kürt sorununa dair onlarca söz söyleyen taslak, yine burjuva demokratik bir hak olan kendi kaderini tayin hakkını içermiyor.

Bir bütün olarak bakıldığında ise, bu raporun hayata geçirilmesi için önerilmediği de kabul ediliyor. Tek amaç her hususu tartışmakmış! Bir kez daha patronun demokratlığının sınırlarına dayandık. Patronlar kulübünün hemen hemen tamamı, bu önerilerin hayata geçeceğine inanmıyor. Ancak yapmaya çalıştıkları şey, bu konuları şimdiden tartışmaya açmak ve AKP’nin alternatifini bulmak için yarattıkları dış basıncın yanı sıra AKP içerisindeki çok sesliliğe yönelerek oradan da bir iç basınç yaratmak.

Ya demokrasi sorununun çözümü?

Tüm bu ikiyüzlü önermelere karşın, demokrasi ihtiyacımız yerli yerinde duruyor. Şık ve Şener tutuklamaları hâlâ gündemimizde. Kürt halkına yapılan baskıların yanında, pek çok grev hukuki olarak sonlandırılabiliyor ve iş güvencesi hakkımız tarihe gömülmek üzere.

Patronların bu sorunları çözmek niyetinde olmadığı ortada. Buna karşın, sorunun çözümü de ancak biz işçilerin eliyle mümkün. İşçilerden yana bağımsız adayların da olduğu bir seçim döneminden geçiyoruz. Burjuvaların eksik bıraktığı ve yarım yamalak halinin dahi arkasında duramadığı bu talepleri sahiplenerek bir seçim çalışması yürütmek ve ihtiyaç duyduğumuz partinin inşasını seçim döneminde daha hızlı ilerletmek! İşte üzerimize düşen sorumluluk bu.

Yorumlar kapalıdır.