Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısı: Çanlar kimin için çalıyor?

Türk-İş’in kuruluşundan Kavel Direnişi’ne, DİSK’in kuruluşundan 15-16 Haziran Kalkışması’na, 89 Bahar Eylemleri’nden Zonguldak maden işçilerinin Uzun Yürüyüşü’ne, kısacası TC’nin kuruluşundan bugüne kadar süregelen Türkiye işçi sınıfının mücadele tarihinde inişleri ve çıkışları ile birçok kazanım elde edilmiştir. Bugün gelinen son noktada, geçmişte işçi sınıfının elde ettiği kazanımlar ileri taşınamadığı gibi var olan kazanımlar da tek tek kaybedilmeye başlamıştır. Hükümet tarafından Şubat ayında meclise sunulan Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısı (TİİYT), TC tarihi boyunca yapılmış en kapsamlı karşı saldırılardan birisi olarak önümüzde duruyor.

TİİYT’nin getirdikleri ve götürdükleri

Yeni düzenlemenin, yabancı işçilerin sendika kurucusu ve yöneticisi olabilmesi, örgütlenmede noter şartının kaldırılması ve sendikaya üyelik yaşının aşağı çekilmesi dışında olumlu bir getirisi bulunmamaktadır. Tasarının diğer maddeleri incelendiğinde hükümetin TİİTY ile gerçek niyeti net bir şekilde gözüküyor. 12 Eylül Darbesi’nin mirası olan mevcut düzenlemeden daha gerici olan yasa tasarısında, iş kolu barajı yüzde 3, işyeri barajı yüzde 50+1 olarak belirleniyor. Hükümet, mevcut yasada işkolu barajının yüzde 10 olduğunu ve bu tasarı ile barajı aşağı çektiğini dillendirerek, aslında yeni düzenlemenin bir reform olduğunu savunuyor. Fakat TİİYT’yi reform olarak sunan hükümet, yeni düzenlemedeki işkolu sayısının 28’den 18’e düşürülmesindeki gerçek niyetini açıklamıyor! Yeni tasarı ile baraj aşağı çekilmiş gibi gözükse de birleştirilen işkollarından ötürü, aslında baraj yukarı çekilmiş oluyor. Birleştirilen işkollarında fiili işçi sayısı arttığı için sendikaların yetki alması için gerekli işçi sayısı katlanmaktadır. Bunu şu şekilde somutlaştırabiliriz: Yeni tasarının getirdiği birleştirilen iş kolları ve yüzde 3’lük baraj sonucunda, mevcut toplu sözleşme yapma yetkisi olan 50 sendikanın yarısı yetkisini kaybedecek! 12 Eylül ile hesaplaştıklarını iddia eden hükümet, 12 Eylül Darbesi’nin getirdiği grev yasaklarını kaldırmadığı gibi yeni grev yasakları ile sendikal hareketi sonlandırmayı hedeflemektedir.

Sendika yöneticilerinin ruh hali ve mücadelenin yeniden örgütlenmesi

Yolsuzlukları, usulsüzlükleri ve örgütledikleri işçilerin çıkarlarından önce kendi çıkarlarını gözeten çoğunluktaki sendika yöneticileri sayesinde, bugün sendika yöneticiliği ülkenin en kazançlı “mesleği” haline gelmiş durumda! Yasa meclise sunulmadan önce sadece baraj pazarlığı yapan sendika bürokratları, barajın mevcut durumlarını koruyabilecek yüzde 0,5 yerine yüzde 3 olarak belirlenmesi ile tutuşmuş durumdalar. Çünkü yeni tasarı yasalaştığında sendikalara tanınan 5 yıllık süre içerisinde üye sayılarını 10 kat artıramadıkları takdirde, başta DİSK ve HAK-İŞ olmak üzere tüm konfederasyonlar yetkilerini önemli ölçüde kaybedecekler! Bu trajikomik hale karşı protestolar organize edeceğini duyuran sendikalardan KESK, 26 Şubat’ta Kadıköy’de, “Korkmuyoruz, teslim olmuyoruz, susmuyoruz” sloganı ile örgütlediği eyleme, kendi bünyesinden sadece birkaç yüz işçi getirebilmiştir!

TİİYT yasalaşırsa bu son olmayacak! Hükümet, patronlarımızın daha rahat “rekabet etmeleri” için özel istihdam büroları, bölgesel asgari ücret, kıdem tazminatının kaldırılması gibi geleceksizleştirme planlarını uygulamaya girişecek! Bu mesele, sendikalı ya da değil, tüm işçilerin ve onların çocuklarının geleceğini etkileyecek bir saldırıdır. Çanlar bizim için çalıyorken, sendika yöneticilerinin devamı gelecek saldırılara karşı tutumu şimdilik bu şekilde. Şimdilik diyoruz çünkü geçmişte elde edilen kazanımlar için örülen mücadelelerde de aynı niyete sahip insanlar yine yönetimdeydi. Kazanımlar ile sonuçlanmış mücadelelerde örgütlülüğünden güç alan işçiler, oluşturdukları baskı ile devlete ülkenin ilk konfederasyonu olan TÜRK-İŞ’i kurmaya mecbur etmişti! Tüm bu saldırılara karşı işçiler, işçi sınıfının çıkarları için mücadele veren mevzilerde ve sendikalarında örgütlenerek göğüs gerebilir. Tüm bu saldırılara karşı durmak için örgütlenmekten başka çarenin olmadığı tüm yakıcılığı ile bir kez daha kendisini doğruluyor.

Yorumlar kapalıdır.