Direnişteki BEDAŞ işçileriyle söyleşi
Haklarını aradıkları için işten atılan ve direnişe geçen BEDAŞ (Boğaziçi Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi) işçileriyle direnişlerinin 16. gününde yaptığımız söyleşi
İC: Öncelikle adınızı, hangi bölgede ve ne kadardır çalıştığınızı öğrenebilir miyiz?
Ömer: Ömer Yazıcı, Çağlayan sayaç okuma işindeyim. Farklı farklı taşeronlarda çalıştım, şu an 2 yıldır bu taşeronda çalışıyorum.
Arif: Arif İnan Başgedik, Gaziosmanpaşa bölgesinde sayaç okuma elemanıyım. 2006’dan bu yana bu işi yapıyorum. Ben de üç dört taşeron firmayla çalıştım. En son Ömer Abi’nin dediği gibi bizi kapı dışarı eden bu firmayla çalıştık.
İC: İşten atılma süreciniz nasıl başladı?
Ömer: Birincisi biz dünyaları istemiyoruz, onların malını mülkünü de istemiyoruz. Sadece BEDAŞ’la taşeron firmanın yaptıkları sözleşmelere uymalarını istiyoruz. Nedir bu anlaşma? Bir bölgede 50 kişi çalıştırılması gerekirken 40 kişi çalıştırılıyor, BEDAŞ buna göz yumuyor. 10 kişinin yükünü diğer insanlara yüklüyorlar. Oradan gelen artı maaşlar nereye gidiyor, onu da bilmiyoruz.
İkincisi eksik maaş. Normalde yaptıkları sözleşmeye göre bekâr bir işçinin alması gereken maaş 1.290TL. Bunu hiçbir zaman almadık, ne evlisi ne çolu çocuğu olan aldı. Hep bir kesinti var. Nedeni ne? Sudan bahanelerle, işte sen yanlış okudun, hatalı faturaları kesinti olarak bize yüklüyorlar. Bina kapalı oluyor, açtıramıyoruz. Abone daha sonra arıyor bize fatura gelmedi diye, tekrar bize dönüyorlar “sen burayı okumamışsın” deyip kesinti yapıyorlar. Her ay 50, 100 çeşit çeşit kesintilerle karşılaşıyoruz. Şu kesinti bundandır açıklaması da yok, paranın nereye gittiği belli değil. Bu ama yıllardır sürüyor.
Üçüncüsü ve en temel sorun da, maaşlarımız hiçbir zaman zamanında verilmedi. Diyelim normalde 15’inde mi veriliyor? 25’inde verildi, 30’unda hatta diğer ayın 4’ünü bulduğu da oldu. Şu an 55 günlük bir hakkımız vardı. Temel nedenlerimiz buydu.
İC: Peki işten nasıl atıldınız?
Ömer: İş Kanunu’nun 34. maddesi var. Yani işçi eğer gününde maaşını almazsa çalışmama diye bir hakkı var. Biz onu okuduk, sendika onu okudu. Böyle bir hakkımız var, bunları kullanalım dedik. Bunlar kendi burjuva yasaları. Bu hakkı uyguladık, 2 gün sonra bize SMS (kısa mesaj) yoluyla iş haddiniz feshedildi denildi. Halbuki biz o iki günlük süreçte de hep işyerindeydik. İmzamızı attık, işyerlerinde bekledik. Maaşımızı verin, biz işe çıkacağız dedik. Vermiyoruz, 25’inde veriyoruz dedi patron. İşinize çıkın, biz sendikayı muhatap almıyoruz dedi. Sendikalardan istifa edin, gelin işbaşı yapın dedi.
İC: Peki sizce maaşlarınız maddi sıkıntıdan ötürü mü ödenmiyordu, yoksa üzerinizde baskı kurmak için mi?
Arif: Taşeron sistemini az çok herkes bilir. Taşeron firma az işçiyle ne kadar çok kâr yapabilirim mantığıyla çalışır. Bizim firma için özellikle böyle. Aslında bu son eylemdeki asıl sebep buydu ama temel sebep taşeronun ortadan kaldırılmasıdır. Çünkü taşeron emekçinin hakkını sürekli açıklamasız biçimde gasp etmektedir. Özellikle bize SMS yoluyla iş akitlerimizin feshedildiğini bildiren Marsaş-Çıra şirketi, son bir buçuk sene içerisinde açıklamasız bir şekilde her ay olmak üzere 8 ay boyunca sürekli çalışanlarının paralarını gasp etmektedir. Zaten biz bunu sorduğumuzda da bize sokak gösteriliyordu. Daha öncesinde sendika yoktu, direkt işten atılıyorduk. Şimdi sendikanın da gücünü arkamıza alarak bunların hesabını sormak istiyoruz. Bir şekilde hesabını soracağız elbette. Bu aylarca da sürse bizler buradayız. Son adam işe alınana kadar da burada olacağız, vazgeçmeyeceğiz. Paralarımız kesildi, izinlerimiz verilmedi, sürekli içeride paralarımız tutuluyor. Buna da bir dur demenin zamanı gelmişti.
İC: Kaç gündür direniştesiniz?
Ömer: Bugün 16. gün.
İC: İstanbul dışında Enerji-Sen’e bağlı nerelerde direniş var?
Ömer: Adana’da.
İC: Kaç gündür devam ediyor?
Ömer: 90 gündür.
İC: Çadırınız hep açık mı?
Ömer: 24 saat açık.
İC: 120 işçi işten atıldı ve yerinize işçiler alındı. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Arif: Bizler iş kanununun 34. maddesine göre iş bıraktık. Bu konuda hiçbir hukuksuzluğumuz yoktur. Bu maddeye göre işveren bizi işten çıkartamaz. Yerimize işçi çalıştıramaz ve işini devam ettiremez. Ama bunlar hukuksuz bir biçimde bizi hem işten attılar hem de kadroları doldurmaya çalışıyorlar. Olayı siyasi bir boyuta da taşımak istiyorlar ama biz ona izin vermeyeceğiz. Eylemin 4. gününde Sefaköy’deki arkadaşlarla sendika başkanımız ve ekibi ve diğer bölgelerdeki sendika temsilcisi arkadaşlarımız görüşmeye gittiklerinde, Ülkü Ocakları’ndan çağırdıkları kimliği belirsiz 20-25 kişinin saldırısına uğradı oradaki insanlar. Aynı zamanda sendika başkanımız ve yanındaki arkadaşlar gözaltına alındı. Olayı bu boyuta da çekmeye çalışıyorlar. Ama dediğim gibi biz yasaların dışına çıkmayacağız.
Ömer: “Bunlar örgütçüdür, PKK’lıdır” deyip provoke etmeye çalışıyorlar her zaman olduğu gibi. Oysa biz her türlü devrimci demokratik kuruma saygılı ve eşit mesafede yaklaştık.
İC: Gittiğimiz bir başka direnişte bir işçi bize “direniş mutfakta başlar, mutfakta biter” demişti. O yüzden aileleriniz de çok önemli bu süreçte. Aileleriniz direnişe destek veriyorlar mı? Geliyorlar mı buraya?
Ömer: Şu ana kadar tek tük, bazı arkadaşların ailesi düzenli geliyor. Genelde evlerde herkes çalışıyor artık. Öyle bir sorun var.
Arif: Fiilen burada olmasalar da tabii, mücadelemize destek veriyorlar. Olabildiğince arada ziyaret ediyorlar. Yanımızda oluyorlar, desteklerini esirgemiyorlar. Bütün arkadaşlarımızın aileleri de böyle.
İC: Daha önce de farklı farklı taşeronlarda çalıştığınızı söylemiştiniz. Daha önce bir sendikalaşma deneyimi yaşadınız mı?
Arif: Bu işkolunda daha önce 2005 yılında bir sendikalaşma girişimi olmuştu Enerji Yapı-Yol Sen’le. Ömer Abi daha iyi bilir.
Ömer: Başarılı olamadık, örgütlenme yapmaya çalıştık ama. O KESK üzerindeydi. Bir tuhaflık vardı, biz işçiydik, o memur sendikasıydı. Onu bir türlü başaramadık yani. Bizim eksikliğimiz.
İC: Şimdiki sendikanızı nasıl görüyorsunuz?
Ömer: Şöyle mesela, ben Enerji-Sen faaliyeti olmadan önce Tes-İş beni buldu. Geldiler, daha hiçbir faaliyetleri yoktu bizim bölgelerde, görüştük. Ben o zaman şöyle düşündüm, sendikasız olmaktansa… Sarı sendika olduğunu, uzlaşmacı olduğunu biliyorum. Düşündüm olayım mı, olmayayım mı diye, o dönem bir de şey politikası vardı taşeronda. 7 bölgesi var ya bunların şirketin, biraz konuşursan hemen atıyor Beyazıt’a. Beni 4 defadır döndürüp duruyor. Dedim şu sendikaya üye olayım. Atmaya atacak madem, hakkımı kullanırım, sendikaya üye oldum beni attı, tazminat alayım. İlk etapta üye oldum. Ama daha sonra Enerji-Sen devreye girdi. Yaklaşımları farklı, sınıf sendikacılığına bakışları farklı… Sonra kendi bölgemizde toplantı yaptık, arkadaşlara da açıklama yaptım. Kimse bilmiyordu o zaman, Tes-İş kimseye söylemeyeceksin dedi üye olduğunu. Hatta “İçişleri Bakanlığı’na gönderiyoruz üyelikleri” dedi, “biz oradan alıyoruz işverenin eline geçmeden; yani seni bilmeyecekler. Sen de işten atılmayacaksın”. Bu nasıl bir politika bilmiyorum. Orada işçilere açıkladım, bakın ben şu ana kadar bir sendikada üyeyim ama şimdi Enerji-Sen devreye girmiştir, doğrusu burasıdır. Ben de şu an istifa edeceğim, hep beraber oraya gidelim. Öyle bir sendikal deneyimim oldu yani Tes-İş üzerinde. Şu an Tes-İş’in yaptığı da; şeytan üçgeni var burada: BEDAŞ, taşeron, Tes-İş. Üçü birden saldırıyor. Tes-İş şu an Beyazıt’ta örgütlü, Sefaköy’de örgütlü ve buralara bizim bölgelere gönderip çalışma yaptırıyor. Eylemi kırmak için kendi işçileriyle. Patrondan daha fazla çalışıyor.
İC: Son döneme baktığımızda memurların görece başarılı bir grevi oldu, hava yolu işçileri direnişteler, Hey Tekstil direnişi ve çevrede irili ufaklı direnişler var. Siz bu direnişleri birleştirme konusunda ne düşünüyorsunuz? Sizce gerekli midir?
Arif: Muhakkak gerekli. Bizim eylemimiz henüz başladığı için, bu süreç uzayabilir, sayın genel başkanımız belli çalışmalar yürütüyor özellikle THY ile.
Ömer: Komiteye onu önerdik, bir toplantı yapmıştık sendikayla. Komiteye ben önerdim, Hava-İş, Hey Tekstil, Çapa… Bunların birleştirilmesi, en azından haftada bir gün ortak bir yerde birlikte bir program yapalım; artık bir yürüyüş mü olur, basın açıklaması mı olur, her neyse. Buna olumlu bakıldı. Böyle bir çalışma var ama daha temeli atılmadı. Konuşma aşamasındayız. Sloganlarımızda da bunu vurgulamaya çalışıyoruz.
İC: Direnişteki temel talepleriniz neler?
Arif: Birincisi güvenceli bir gelecek istiyoruz. Güvenli iş istiyoruz. Şimdiye kadarki süreç şöyleydi. İki senede bir firmaların ihaleye girmesiyle biz hep kapı dışarı ya da rica minnet çalışan insanlardık. Biz artık böyle olmasını istemiyoruz. Bizler asıl işverenin işçisi olmak istiyoruz. Bir sözleşme yapılacaksa uzun süreli olmalı. Bir senelik olmamalı. İhale zamanı işten atılacak mıyım kaygısıyla yaşıyoruz. Bir kere bunun kalkması için güvenceli bir iş ve gelecek istiyoruz.
Onun haricinde haklarımızın gasp edilmemesini istiyoruz. Alacağımız bir hak varsa eksiksiz ve zamanında almak istiyoruz. Lütuf değil, hakkımız neyse onu istiyoruz. Şu ana kadar kimseden zam da istemedik, cebinizdeki parayı getirin koyun da demiyoruz. Hakkımız olanı eksiksiz ve zamanında istiyoruz. Tabii en temelde güvenceli iş ve güvenceli gelecek istiyoruz.
İC: Son olarak İşçi Cephesi okurlarına iletmek istedikleriniz, onlardan
istedikleriniz neler
Ömer: Yeriniz buraya yakın mı?
İC: Evet.
Ömer: Temel ihtiyaçlarda sıkıntılar yaşıyoruz. Mesela çay ocağı bulamadık. Onun dışında (burada duraksıyor) beslenme sorunu yaşıyoruz. Demokratik kitle örgütlerinin dayanışması bu noktada oldukça önemli. Onun dışında hep yanımızda olmanızı, çadırda gece ziyaretlerinizi bekliyoruz. Büronuz açıksa yanınıza gelmeyi, oturmayı sohbet etmeyi, dövizi birlikte yazmayı, kaynaşmayı yani…
Arif: Ben okurlarınıza şöyle bir uyarıda bulunmak istiyorum, 120 tane adam bugün burada hakları ellerinden alındığı için işsiz kaldı. Ama BEDAŞ ve taşeron firması bu insanların yerine hukuksuz biçimde işçi çalıştırıyor. İlla ki bu insanlar kapılara gidecekler, elektrik sayaçlarını okumak isteyecekler. Emeğe ve emekçiye saygısı olan herkesin bunların hesabını alanda, bölgede, sahada sormasını istiyorum. Çünkü bu insanlar şu anda kimliksizler.
İC: Bu çalışanlara yönelik ne yapmak gerekiyor?
Ömer: Bu insanlar kimliksiz ama bölgeleri karıştırmayalım. Her bölgede yok bu olay. Beyoğlu bölgesi bizim firmada değil, başka bir firmada. Ona dair bir sorunumuz yok. Gaziosmanpaşa bölgesi, Çağlayan bölgesi, Bayrampaşa, Güngören… Mesela halk, kapısı çalındı, kimsiniz desin, kimliğini sorsun. Kimliği var mı, kimdir nedir? Ona şunu desin, sizin arkadaşlarınız direnişte, sizin için direniş yapıyorlar, sen de burada çalışıyorsun. Onu ikna etmeye çalışsın, utandıracaksa utandırsın, olumsuzsa olumsuzluğunu söylesin.
İC: Çok teşekkürler, ağzınıza sağlık.
Ömer ve Arif: Biz teşekkür ederiz.
Yorumlar kapalıdır.